TÜRK-Amerikan ilişkilerinde inişler, çıkışlar ve gerginlikler her zaman olmuştur. Daha 1971’de Türkiye’ye dost bir Amerikalı diplomat, ‘Sorunlu İttifak’ diye adlandırdığı bir kitap yazmıştı.
Gerçekten 1960’lı ve 70’li yıllarda Amerikalı bahriyelilerin denize atıldığını, havacılarının kaçırıldığını, ABD Büyükelçisi’nin otomobilinin yakıldığını gördük. Johnson mektubu ve silah ambargosu hiç unutulmadı ve unutturulmadı.
Günümüze gelindiğinde ise Irak savaşı öncesindeki gelişmeler ve savaş sonrasında Amerikan hükümetinin ve işgal kuvvetlerinin davranışları, iki taraf hükümetleri, askeri kurumları ve kamuoyları arasında aşılması kolay olmayan bir kırgınlık ve güven bunalımı doğurdu.
***
Milletlerin belleklerinde iyi anılardan çok kötüleri canlı kalıyor. Türkiye’de pek az kimse Türk-Amerikan ilişkilerinin olumlu yönleri üzerinde durur. Truman doktrini, Sovyetlerin Boğazlar’da üs taleplerinin reddedilmesi, Marshall yardımı, Türkiye’nin NATO’ya girişi, Kıbrıs meselesindeki yardımlar, Acheson planı, Öcalan’ın Kenya’da uçağa teslimi, eski Başkan Clinton’ın 1999’da Türkiye’ye çok başarılı ziyareti, Bakü-Ceyhan boru hattına kritik destek Türk-Amerikan ilişkileri hakkındaki değerlendirmelerde fazla ağırlık taşımaz.
Kuşkusuz Irak savaşı ve savaştan sonra ABD’nin inanılmaz hataları bütün dünyada tepki doğurmuştur. Türkiye’deki tepkinin özelliği aynı zamanda şiddetli ve genel bir Batı aleyhtarlığına bürünmesidir. ABD’ye karşı duyulan infialde dezinformasyonun da payı büyük. ABD’nin sürekli Türkiye hakkında karanlık emeller beslediğini ve Türkiye’yi tuzağa düşürmek istediğini kanıtlamak için abartılı haberler ve yorumlar hemen hiç eksik olmuyor. İncirlik üssünün lojistik bir merkez haline getirilmesine yönelik ABD talepleri hakkında da hayal gücü boş durmuyor. İleri sürülen iddiaların ne kadar doğru olduğunu yakında anlayacağız.
***
Türkiye’nin bugünkü uluslararası koşullarda AB ile olduğu kadar ABD ile de yakın bir ortaklığa ihtiyaç duyduğu gözden kaçmamalıdır. Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Orta Asya’da ve Karadeniz’de siyasi dengelerin oluşmasında, stratejik istikrarın sağlanmasında, global terör ile mücadelede ABD ile işbirliğinin alternatifi mevcut değil. Türkiye’nin bugün Batı ile en sağlam kurumsal bağı NATO’dur. Ne var ki müstakbel transatlantik işbirliğinin başlıca odak merkezi küreselleşmeden kaynaklanan sorunların değişik nitelikleri nedeniyle artık NATO olmayacak. Bu durumda ABD ile iyi ilişkiler içinde bulunmak ancak yıllar sonra AB’ye katılacak olan Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eder. ABD ile AB arasındaki rekabetten, menfaaat ve politik kültür farklarından yararlanmak gibi oportünist görüşlerin geçerliliği yoktur, çünkü son gelişmeler ABD ile Avrupa arasındaki temel dayanışmanın her şeye rağmen güçlü olduğunu göstermiştir.
***
ABD ile ilişkilerimizde Gürcistan, Ukrayna, Lübnan ve hatta Kırgızistan’daki halk hareketlerinde ille bir Amerikan parmağı gören zihniyetten de artık kopmalıyız. Rusya ve Suriye olabileceği kadar ‘masum’, ABD daima ’meşum’ gibi önyargılardan vazgeçelim. ABD bu ülkelerde sivil topluma destek vererek demokratik eğilimleri güçlendirdiyse bunun zararı nerede? Ukrayna halkının Batı’ya yakınlaşmak, Lübnan halkının yıllarca ülkeyi egemenliğinden mahrum bırakan ve onu kendi emelleri için kullanan Suriye’den kurtulmak istemesinin yadırganacak bir tarafı var mı? Lübnan yerine Suriye’ye sempati duyduğumuz intibaını verecek jestler de en hafif deyimle talihsizliktir.
Bir sonraki yazımda Türkiye ile ABD arasındaki bazı sorunlara değineceğim.