YAZ sıcağında kavrulurken bazen de sonbaharı düşünerek titriyoruz. Seçim 3 Kasım'a yetişebilecek mi? Seçime kadar neler olacak?
Seçim sonrasında nasıl bir tablo ortaya çıkacak? Demokrasinin önü açılacak mı, yoksa tıkanacak mı? Bütün bu sorunlar zihinleri tırmalıyor. Borsa ve döviz piyasası gibi umut ile umutsuzluk arasında gidip geliyoruz. En büyük kábus da politik kaynaşma ve gelişmelerin rayından iyice çıkarak yeni bir ekonomik ve mali krizi tetiklemesi olasılığıdır. 11 Eylül'ün bizi kurtardığına inananlar bu sefer de ABD'nin Irak'a müdahalesine güveniyorlar. Hep felaketlere veya uluslararası krizlere bel bağlamak sağlıklı olmadığı gibi, gerçekçi de değildir. Hele ABD'nin AB'yi üyelik müzakereleri için tarih vermeye zorlayabileceğini düşünenler sadece kendilerini aldatıyorlar. Türkiye'nin jeopolitik öneminin her derde deva sayılması sonunda büyük düş kırıklığına yol açar.
Genellikle eski gelenekleri olan demokrasilerde seçim olacağı zaman büyük bir travma yaşanmaz. Bir iktidar gider, bir başkası gelir fakat dramatik değişiklikler görülmez. Hayat boyu liderlik yoktur. Ne kadar ünlü olursa olsun bir lider başarısız oldu mu veya kullanım tarihi geçti mi siyaset sahnesinden çekilir. Ekonomik istikrar ve temel ekonomik politikalar seçimlerden etkilenmez. Bu açılardan bakıldığında Türkiye'de demokrasinin bugüne kadar başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Bazı kısa süren devirler dışında demokrasi Türkiye'de siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, ahlaki yozlaşma ve yönetim sorumsuzluğu ile özdeşleşmiştir. Önümüzdeki seçimlerde bu yüzdendir ki yeni simalara veya makyajını çok iyi tazeleyebilen eski simalara umut bağlanmaktadır.
Sonbaharda, iç politika gelişmeleri bir tarafa, Türkiye'yi bekleyen üç büyük sorun var. AB ile ilişkiler, Kıbrıs ve Irak. AB ile ilişkilerde dikkatler, Kopenhag kriterlerine uyum sağlayacak kanunların erken toplantıya çağrılan Meclis'te kabul edilmesine kilitlendi. Bu yoldan üyelik müzakereleri için bir tarih elde edileceği sanılıyor. MHP lideri bu alanda koalisyon ortaklarının muhalefetle işbirliği yapmalarına yeşil ışık yaktı, fakat aynı zamanda idam cezasının kaldırılması, anadil öğrenimi ve anadilde yayın gibi kıstaslar yerine getirilse bile AB'nin bir tarih vermeyeceği uyarısında bulundu. Mehmet Ali İrtemçelik'in hafta başındaki açıklamasında belirttiği gibi Devlet Bahçeli uyarısında haklıdır. AB'nin beklediği reformlar üç konudan ibaret değil, özellikle ifade özgürlüğü ve dernek kurma özgürlüğü alanında uygulamayı kapsayacak reformlar üzerinde de duruluyor. Kıbrıs sorununun AB ile ilişkileri ne şekilde ve ne ölçüde etkileyeceği de bilinmiyor. Bu nedenle Meclis uyum kanunları ile vakit kaybedeceğine, seçimlere kadar yeni bir seçim kanunu ve partiler kanunu çıkartmaya çalışsa daha faydalı bir iş yapmış olur. AB üyeliği bakımından en önemli unsur seçimlerden sonra AB davasına inanmış ve bu davayı ciddi bir biçimde yürütecek bir parlamento çoğunluğunun ortaya çıkmasıdır. Böyle bir sonuca varılırsa kaybedilen vakit çabuk telafi edilir. Aksi takdirde sanal bir tarih sağlanabilse bile ne işe yarar?
Kıbrıs'ta büyük bir olasılıkla sonbahara kadar bir çözüm çerçevesi ortaya çıkmayacak ve Güney Kıbrıs'ın bütün Kıbrıs'ı temsilen AB üyeliğine kabulü gündeme gelecektir. Bunu önlemek için ne yapacağız, önleyemezsek AB ile gerginlik mi yaratacağız, yoksa bir geçici uzlaşma mı arayacağız? Bu opsiyonlar üzerinde Dışişleri Bakanlığı'nın şu sırada hummalı bir çalışma içinde bulunması gerekir. Ancak Bakanlık siyasi direktiften yoksundur.
Irak'a gelince, ABD'nin Saddam'ı devirmek amacıyla nasıl bir strateji uygulayacağı henüz açıklık kazanmadı. Bununla beraber, bir askeri operasyonda Türkiye'den aktif katılım değilse bile, kapsamlı lojistik destek beklentisi içinde olduğu anlaşılıyor. Kısacası Türkiye isabetine inanmadığı bir operasyona geniş destek vermek ve bazı riskler almak durumunda kalabilecek. Ne var ki Türkiye'nin başka türlü hareket etmesine imkán yok. ABD ile stratejik ortaklığının avantajlarından bu kadar yararlandıktan sonra bu ortaklığın gerektirdiği fedakárlığı yüklenmek mecburiyetindeyiz.
Evet, önümüzde çok zor aylar var. Politikacıların büyük sorumluluk ve özveri ile hareket etmeleri gerekiyor. Buna hiç alışık değiliz, fakat belki bu sefer bizi şaşırtırlar.