TÜRKİYE'de müthiş bir sol rüzgárı esiyor. Fakat ne garip ki Kemal Derviş'in solu birleştirmeyi kutsal bir misyon olarak üstlenmesinden beri solda birleşmeden çok parçalanma ve ufalanma gündemde.
Sol partilerden hiçbiri, gizemli sosyal demokrat sıfatını kendisinden başkasına yakıştırmadı, kişisel rekabetler ve husumetler bütün hızı ile sürdü ve sonunda Derviş, CHP'ye moda deyimle iltihak etti.
***
Seçmenler için ciddi bir sorun, ‘‘sosyal demokrat’’ kavramının içeriğidir. Bu çizgideki partilerin geçmişteki icraatı, Türkiye'de daima sosyal yaraları artırmıştır. Sosyal demokratlığın bugün ne anlama geldiği belli olmadığı gibi, sosyal adalet kavramı ve yaygın sosyal hizmet anlayışı artık hiçbir ülkede solun tekelinde değildir. Bu gerçeği Derviş'in kendisi birkaç ay önce ARI grubunun düzenlediği bir gençlik konferansında vurgulamış ve kapitalizmin kalesi ABD'de bile GSMH'den kamuya aktarılan muazzam kaynaklardan en büyük kısmın sosyal masraflara yönlendirildiğini izah etmişti. Türkiye için asıl sorun, hangi partinin daha sol vicdanlı olduğu değil, fakat hangisinin ülkeyi iyi yöneterek kaynak israfını önleyeceği, borç yükünü azaltacağı, ekonomik büyümeyi başlatacağı ve bu yoldan bütün modern devletlerdeki gibi eğitime, sağlığa ve sosyal güvenliğe daha fazla kaynak ayırabileceğidir. Ne var ki, hiçbir iktidar, önümüzdeki birkaç yılda büyümeyi frenleyen ve ek kaynaklara olanak bırakmayan IMF kıskacından kurtulamayacaktır. CHP iktidara gelir veya iktidara katılırsa bu süre zarfında Derviş'in ekonominin dümeninde bulunmasının önemini kimse inkár edemez; çünkü istikrar programını daha iyi yürütebilecek birini bulmak zordur. Derviş'in, bu programı sürdürürken CHP kadrolarına hakim olmakta devam eden devletçi söylem, dürtüler ve oldukça yoğun IMF alerjisi ile bir sıkıntısı olup olmayacağı ayrı bir sorundur. Bir de Derviş ve Deniz Baykal gibi kuvvetli şahsiyetler arasında, ne kadar dost olurlarsa olsunlar, uzun sürede çatışma ihtimali hiç yok denemez.
***
Sol yelpazede DSP nasılsa ayakta kalmayı başardı. DSP ulusal solu temsil ettiğini iddia ediyor. ‘‘Ulusal sol’’un da içeriği müphem, fakat genellikle Avrupa Birliği ile bağdaşmayan bir eğilim olduğu açık. DSP'nin bugünkü hükümet kadrosu ve partiye tek tük yeni katılanlar bu konuda kuşkuya yer bırakmıyor.
YTP'ye gelince, bu oluşum Derviş tarafından yarı yolda terk edildikten sonra toparlanmaya muhtaç. ANAP'ı da kapsayacak şekilde merkez sağa açılımla gerçek bir sosyal-liberal platforma yönelmesi isabetli olur. YTP Başkanı'nın konuşmalarında yuvarlak ifadelerle yetinmeyerek somut bir politik çizgi tarif etmesi inandırıcılığını artıracaktır.
Radikal sağ gittikçe kuvvetlenirken Türkiye'nin asıl dramı merkez sağın zayıflamasıdır. ANAP'ın ciddi bir küçülme sürecine girmiş olması üzücüdür; çünkü Özal'ın bu partiye miras bıraktığı ekonomik ve politik kültürün Türkiye'ye yararı vardır. Mesut Yılmaz da bugün en doğru politikaların savunuculuğunu yapıyor, gittikçe olgunlaşan bir lider görünümünü veriyor. Galiba vaktiyle yaptığı hataların bedelini kendisine en fazla ihtiyaç duyulacağı bir zamanda ödeyecek.
***
Merkez sağda şimdi en sağlam kale DYP. Barajı aşması bekleniyor ve kuşkusuz yeni Meclis'te bir denge unsuru oluşturacak. DYP'nin ele avuca sığmaz renkli liderinde de galiba bir evrim oldu. Tansu Çiller'i geçen salı NTV'de kısmen izledim, performansı etkileyiciydi. Duygusal veya boş söylemlerden uzak durdu. Ev ödevini yapmıştı, somut politikalar öneriyordu. Ancak, başbakanlık yapmış diğer liderler gibi onun da bir inandırıcılık sorunu mevcut.
Yeni Meclis'te radikal sağa karşı merkez solun ve merkez sağın işbirliği yapmaları kaçınılmaz olacağa benzer. Kuvvet dengesinin birinin çok lehinde, diğerinin de çok aleyhinde olmaması temenni edilmelidir. Merkez sol Derviş'in şöhreti ile kuvvetlenirken, merkez sağ da kabil olduğu kadar birleşerek daha fazla ağırlık kazanmalıdır. Fakat seçimleri ertelemeye çalışmak iyi bir politika olmaz. Türkiye'nin daha fazla siyasi kargaşaya ve belirsizliğe tahammülü kalmadı.