Paylaş
İÇİNDE bulunduğumuz ekonomik buhrandan siyasi bir reform programını süratle uygulamadan çıkamayacağımız konusunda geniş bir görüş birliği var. Bu reformlardan bir kısmı Avrupa Birliği'ne sunulmak üzere hazırlanan Ulusal Program’ın kapsamı içinde. Ancak bu program gerçekleştirilmesi gereken bütün yenileme hamlelerine yer vermiyor. Örneğin, AB ille Seçim ve Siyasi Partiler yasalarını değiştirin demiyor. Oysa bir asgari olarak bu adımlar atılmadan hiçbir programın sonuna kadar uygulanamayacağını, kör topal bir başlangıçtan sonra atalet dürtülerinin yine üste çıkacağını, siyasi hesapların yine galebe çalacağını biliyoruz. Aynı filmi tekrar tekrar gördük.
*
Demek oluyor ki çok geniş bir Ulusal Program'a ihtiyaç var. Peki, böyle bir programı kim hazırlayacak ve uygulayacak? Liderler sultasının egemenliği altındaki bir Meclis'le, gittikçe bir çıkar ortaklığı haline dönüşen bu hükümetle, iflas etmiş bir politik sistemle, akılcı politikaları önleyen dogmalarla, yabancı dilde eğitime bile karşı çıkan köhne bir milliyetçilik anlayışı ile reform yapılabilir mi? Bu koşullar altında yolsuzluklar ile mücadeleye öncelik vermek, devletin işleyişinde şeffaflığı sağlamak, birbiri ardından patlak veren skandalların etrafında bir sis perdesi oluşmasını engellemek mümkün olur mu? Kötü yönetim yüzünden gittikçe fakirleşirken her gün gazetelerde ve televizyon ekranlarında yeni yolsuzluklar ile ilgili haberleri izleyen bir halkta güven duygusu kalır mı?
*
Bugün bu kadar karanlık olan tablo, yakın bir zamanda düzeleceğe de hiç benzemiyor. Tam tersine, daha iç karartıcı senaryolar akla geliyor. Türkiye'deki siyasi ve kurumsal yapı Batı'dan çok farklı. Genellikle Batı demokrasilerinde parti içinde de demokrasi var. Hiç değilse başarısız liderler eleniyor veya çekiliyor. Bir seçim yapılacağı zaman aşağı yukarı bir tahmin yapılabiliyor. İdeoloji artık siyasette rol oynamadığından, seçim sonuçlarının büyük dalgalanmalar yaratması söz konusu değil. Liderler gençleşiyor, halkın istikbal ile özdeşleştirdiği dinamik politikacılar yükselebiliyor. Hata üstüne hata yapan Başbakan ve bakanlar, her ne pahasına olursa olsun iktidara yapışmıyor. Türkiye'deki gibi siyasi istikrarsızlık ve bocalamalar içinde ürkütücü bir lider istikrarı yok! Farzedelim ki kısa bir süre sonra seçim oldu. Bugünkünden dahi daha kötü bir tablo çıkması ihtimali çok kuvvetli. Seçmenlerin çoğu büyük olasılıkla artık oy vermeye gitmeyecek ve bu yüzden belki daha da korkutucu bir iktidar yapısı ortaya çıkacak. Türkiye için çıkar yol ister orta sağ ister orta sol olsun, geniş destek görecek yeni bir siyasi hareketin belirmesidir. Bunun için ortam olgunlaşmıştır. Aklı başında herkesin beklentisi bu merkezde, Türk siyasetinin içine düştüğü girdaptan çıkması buna bağlı.
*
Türkiye'nin kavram kargaşasından kurtularak AB üyeliğini bir çağdaşlaşma süreci olarak görmesi ve kendisini nihayet 21'inci asra taşıyacak bir topluluğa gecikmeden dahil olması da buna bağlı. Peki, böyle bir hareket var mı? Şu anda yok, ancak bugünkü politik bünye ile, özellikle lider egemenliğini garantileyen sistemle, inandırıcılıklarını tüketmiş partilerle Türkiye'nin bir yere gidemeyeceği bilinci her zamankinden kuvvetli. Şartlar bir arayışı kaçınılmaz hale getiriyor. İsteyelim veya istemeyelim, bir geçiş devrindeyiz. Bir iki yıl içinde Türkiye'de çok şey değişecek. Politikacıların en güvendiği şey milletin inanılmaz sabrı. Fakat bardağın taşması bir damlaya kalmış.
Paylaş