Simitis ve Kıbrıs meselesi

GÜNEY Kıbrıs’ın bir çözüme varılmadan nasıl AB üyesi olduğunu tarihçiler herhalde uzun uzun araştıracaklardır. Güney Kıbrıs’ın bütün Kıbrıs’ı temsilen AB’ye katılmasının meseleyi çevreleyen siyasi denklemi Türkiye ve KKTC aleyhine değiştirdiğini kanıtlayan gelişmelere her gün şahit oluyoruz.

Uzun bir sürecin sonunda bugünkü duruma geldik. Sürecin kilometre taşlarından en önemlileri ise Aralık 2002 Kopenhag AB zirvesi ve Mart 2003’te BM Genel Sekreteri’nin Denktaş ve Papadopulos ile Lahey’de yaptığı toplantıydı.

Kısa bir süre önce yayımlanan anılarında eski Yunan Başbakanı Simitis işte bu iki kritik toplantının perde arkasına ışık tutuyor.

* * *

Kopenhag toplantısını kısaca hatırlayalım. O tarihte AB, Güney Kıbrıs dahil on ülkeyle üyelik müzakerelerini sonuçlandırmıştı. Konsey bu üyelikleri karara bağlayacaktı. Annan Planı hem Kıbrıslı Türkler, hem de Rumlar tarafından kabul edilseydi bugünkü ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ değil; fakat planda öngörülen federal yapıdaki ‘Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ üyeliğe kabul edilecekti.

Klerides’in planı reddetmesi mümkün değildi; çünkü çözümsüzlüğün sorumluluğu Kıbrıslı Rumların üstünde kalırsa, çözümden önce Kıbrıs’ın üyeliğinden rahatsız olan üye ülkelerin olası tepkileri işi tehlikeye sokabilirdi. Simitis bakın anılarında ne diyor:

’Kıbrıs Türklerinin tutumu hakkında bilgimiz yoktu ve içimizde Kıbrıs Türklerinin bir manevra yaparak Annan Planı’nı kabul etmeleri korkusu vardı. O takdirde Kıbrıs Rum tarafı da zor durumda kalmamak için planı artık kabul etmek zorunda kalacaktı. Kıbrıs Türk Temsilcisi’nin itirazla ortaya çıkması, çözümde ilerleme kaydedilmemesinin sorumluluğunu tamamen Kıbrıs Türklerinin üzerine attı. AB Konseyi’nde Kıbrıs’ın katılımı hiçbir zorluk çıkmadan kabul edildi.’

Aşağı yukarı aynı senaryo Mart 2003’te Lahey’de tekrarlandı. Klerides’in yerine Papadopulos geçmişti. O tarihte Güney Kıbrıs, AB Konseyi tarafından üyeliğe kabul edilmiş; fakat Katılım Antlaşması henüz imzalanmamıştı. Kopenhag’daki kadar olmasa bile yine Yunanistan ve Güney Kıbrıs için köşeye sıkıştırılma tehlikesi vardı.

Tekrar Simitis’e dönelim: ‘Lahey’de müzakerelerin son gecesi uzun ve heyecan doluydu. Kıbrıs Rum tarafının kısmen de olsa sorumlu tutulmasından kaçınmak gerekiyordu. Ankara’nın zaaf göstererek tutumunda değişikliğe gitmemesi, Denktaş’ın uzlaşmazlığını destekledi. Bütün gece süren müzakerelerin sonuç vermemesinden BM’nin Denktaş’ı sorumlu tuttuğu haberini büyük bir iç ferahlığı ile aldım. 16 Nisan 2003’te Atina’da Katılım Antlaşması’nın imzalanması, milli stratejimizin en zirvesindeki andı.’

Evet Yunan stratejisi başarıya ulaşmıştı. 2004 Nisanı’ndaki referandumda Rumların Annan Planı aleyhinde oy vermekle artık kaybedecekleri bir şey yoktu. Güney Kıbrıs’ın AB üyeliği fiilen ve hukuken gerçekleşmişti. Oyunun kuralları değişmişti.

* * *

Türkiye’nin AB üyelik süreci, Yunanistan ve Kıbrıs Rumları için bir engel değil, bir avantajdı. Yıllar boyu istedikleri çözümü Türkiye ve Kıbrıs Türklerine dayatmak için bu süreçten istifade edebileceklerdi. Peki Türkiye ve KKTC, Annan Planı’nı Kopenhag veya Lahey’de kabul etselerdi ne olurdu?

Kıbrıs Türkleri toplum olarak, bir federal devletin parçası olarak, dış politikada kesin söz sahibi olarak AB’ye katılacaktı. Türkiye, Kıbrıs ipoteğinden tamamen kurtulacaktı. Annan Planı, uygulanması zor bir plándı; fakat uygulamada kronik tıkanma olduğu takdirde, Annan Planı’nın öngördüğü sınırlar boyunca Ada’nın her ikisi kesiminin de AB üyesi iki bağımsız devlete bölünmesi kaçınılmaz olarak gündeme gelecekti.
Yazarın Tüm Yazıları