Paylaş
Türkiye'nin sürekli bir gündem sıkıntısı var. Çoğu zaman ülkenin temel çıkarları açısından öncelikli sorunların ele alınmasını ve fırsatların değerlendirilmesini engelleyen tıkanıklıklara çarpıyoruz. Bugün de öyle değil mi? Türkiye, cumhurbaşkanlığı konusunda, arzularını gerçek gibi görmek alışkanlığından bir türlü kurtulamayanların yarattığı bir buhran içinde çalkalanıyor ve bu yüzden ülkenin istikbali için hayati önemde meselelerin çözümü üzerinde dikkatini yoğunlaştıramıyor. Oysa neresinden bakarsanız bakın, hakiki gündem olabileceği kadar yüklü ve çetin. Birkaç tanesini saymak yeter. Her tarafı çatırdayan köhne yönetim, hukuk ve yargı sistemlerinin modernleştirilmesi, Türkiye'nin uzun süreli enerji politikası ve bunun uluslararası uzantı ve yansımaları, sallanan ekonomik stabilizasyon programı, Güneydoğu, toplumsal barış ve uzlaşma, gelir dağılımı dengesizliği, AB ile üyelik süreci, çağa uygun eğitim ve sosyal himaye ve yardım politikalarının üretilmesi, teknoloji, bilim ve araştırma alanında diğer ülkelerle tehlikeli boyutlara varan mesafenin kapatılması, yeni jeopolitik gerçeklere daha uygun bir savunma ve güvenlik konseptinin geliştirilmesi... Türkiye ise cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlenmiş durumda. Ve içinde bulunduğumuz açmazdan süratle kurtulamazsak, bütün bu sorunlar daha da ağırlaşacak ve çözümleri o oranda güçleşecek.
***
Cumhurbaşkanlığı krizinin ne şekilde sonuçlanabileceğini kestirmek kolay değil. Şayet yarın 5+5 formülü Meclis'te yine reddedilirse TBMM'nin süratle geçerli adaylar belirlemesi ve onlar arasından Demirel'in görev süresi dolmadan otuz gün içinde bir cumhurbaşkanı seçmesi lazım. Vakit olabileceği kadar dar. 1982 Anayasası ise bir yandan yöntemi süratlendiriyor, diğer yandan sonuç alınamadığı takdirde derhal yeni milletvekili seçimlerini öngörüyor. Demek oluyor ki ufukta iki büyük tehlike var: Ülkeyi inanılmaz derecede yıpratacak olan yeni seçimlere gitmek veya bunu önlemek için alelacele Parlamento'daki asgari ortak bölene göre normal olarak akla gelmeyecek ve halkın içine sindiremeyeceği birini seçmek ve 7 yıl bunun sakıncalarına katlanmak. Bir de şimdi üçüncü tehlike belirdi: Koalisyonun parçalanması!
***
Anayasa değişiklikleri tekrar reddedildiği takdirde Meclis'te tatsız bir sürprizin önlemesi için parti liderlerinin hiç değilse bazı esaslar üzerinde anlaşmaları kaçınılmazdır. Örneğin, işi daha da karmaşık hale getirecek Meclis dışı adaylar üzerinde durmamak, manipülatif siyaset bagajı yüklü olan adayları bertaraf etmek ve parti liderlerinin kendilerini yarış dışında tutmaları. Bunun yanında kuşkusuz cumhurbaşkanı adaylarının yetenekleri üzerinde de titizlikle durmak şarttır. Cumhurbaşkanı her zaman devleti ve ülkeyi temsil eder, fakat unutulmamalıdır ki Cumhurbaşkanı'nın rolü, sadece 1982 Anayasası daha geniş yetkiler verdiği için değil, fakat son yıllardaki kronik siyasal istikrarsızlık ve toplumsal kutuplaşma nedeni ile fiilen çok artmış ve neredeyse yarı başkanlık sistemindekine çok yakın bir nitelik kazanmıştır. Cumhurbaşkanı dış politikanın saptamasına ve yürütülmesine ağırlıklı katkıda bulunduğu gibi, demokratik sürecin kesintisiz devam etmesinin teminatı ve hükümet buhranlarının çözümlenmesinde kilit adam işlevini yerine getirmektedir. 2000 yılında olduğumuz ve önümüzdeki 7 yılın Türkiye'nin 21'inci asırdaki kaderini tayin edeceği de hatırdan çıkarılmamalıdır. AB'ye üye olmak ve dünyaya açılmak isteyen bir Türkiye'de kültür birikimi zayıf, yabancı dil bilmeyen ve deneyimi olmayan bir cumhurbaşkanı düşünülemez. Demirel her bakımdan çok başarılı bir cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Onun tekrar seçilmesine yolu kapatmak Meclis'in kuşkusuz hakkıdır, fakat Türkiye'yi en kritik bir aşamada yeteneksiz ve silik bir cumhurbaşkanına mahkûm etmek tarihi hata olur.
Paylaş