Savunma politikaları

SAVUNMA politikaları hakkında Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle başlayan tartışmalar 11 Eylül'de ABD'ye karşı girişilen terör saldırısını takiben yeni bir ivme kazandı.

Soğuk Savaş sonrasında NATO ülkelerinin büyük çoğunluğu savunma masraflarını önemli ölçüde azaltmışlardı. Fakat Sovyetler Birliği'nin arkasından Yugoslavya'nın da parçalanmasıyla patlak veren iç savaşlar, eski savunma yapıları ve silah sistemleri ile yeni güvenlik ve istikrarsızlık tehditlerinin bertaraf edilemeyeceğini gösterdi. Özellikle Kosova krizi yüzünden Sırbistan'a karşı NATO'nun giriştiği geniş kapsamlı harekátta, ABD dışındaki NATO ülkeleri marjinalize oldular. AB'nin, gerekirse bağımsız olarak hareket edebilmesi için bir Acil Müdahale Gücü (AMG) kurulması projesi bu ortamda olgunlaştı. 11 Eylül ise denklemleri yeniden değiştirdi. Afganistan'da Taliban'ı ve El Kaide'yi hedef alan operasyonda değil AB, NATO bile arka planda kaldı. ABD ufak bir İngiliz katkısı ile savaşı tek başına yürüttü.

* * *

Bugün ABD'de savunma politikası konusunda geniş bir tartışma var. Başkan Bush teröre karşı savaşa tepki olarak Amerika'nın savunma bütçesini 48 milyar dolarlık bir artışla 379 milyar dolara çıkardı. Ne var ki, bu artış boyutu bakımından değil, fakat olası etkisi açısından oldukça eleştiriliyor. Savunma Bakanlığı'nın daha fazla paraya değil, daha fazla reforma ihtiyacı olduğu ileri sürülüyor. AB ülkelerine gelince, onlar da süratle savunma politikalarını yeniden değerlendirmek zorundalar, aksi takdirde o kadar tantana ile ortaya attıkları AMG daha uzun süre káğıt üstünde kalır.

* * *

ABD ve AB'li NATO müttefikleri için geçerli olan, Türkiye için değil midir? Türkiye'nin de savunma politikasını etraflı bir şekilde irdelemesi gerekmez mi? Bu soruya yanıt ararken kuşkusuz Türkiye'nin özellikleri göz önünde tutulmalıdır. Türkiye'nin Soğuk Savaş'tan sonra çok boyutlu güvenlik sorunları ile uğraşmak zorunluluğunda kaldığı göz ardı edilemez. PKK terörünün tırmanışı, Ege'de gerginliklerin sürmesi, Kuzey Irak'taki oluşumlar, Kafkasya'daki istikrarsızlık, Türkiye'nin savunma masraflarında indirim yapmasına imkán vermedi. Aksine bu masraflarda özlü bir artış oldu. Fakat son yıllarda Türkiye'yi çevreleyen koşulların hiç değilse bir kısmının hafiflemeye yüz tuttuğu da bir gerçektir. Bu nedenle bizim de kapsamlı bir değerlendirme yapmamızda olsa olsa yarar vardır. Öncelikler arasında yeni bir denge aramalıyız.

* * *

İşe bu açıdan bakılınca ilk önce tehdit algılaması üzerinde durulmalı, potansiyel tehdit değerlendirmesi, olası tehdit süzgecinden geçirilmelidir. Bugün hiçbir ülke salt potansiyel tehditten hareketle bir savunma politikası saptayamaz. Bir risk unsuru daima vardır ve bu riskin azaltılması dış politikanın başlıca işlevlerinden biri olmalıdır. Bunun yanında ekonomik ve siyasi gücün ötesinde stratejik misyon kavramları geliştirmemeye dikkat etmeliyiz.

* * *

Türkiye'nin savunma masrafları azaltılmalı mıdır, azaltılabilir mi? Bu soruyu cevaplamak için her şeyden önce savunma masraflarının ne kadar olduğunu bilmek lazım. Bütçe rakamları bu konuda fikir veremez; çünkü savunmaya başka kaynaklardan da fonlar aktarılıyor. Savunma yükünün milli gelirin % 7 veya 8 olduğunu hesaplayanlar var. Batılı ülkelerde % 3 veya 3.5'u genellikle aşmaz. Kaldı ki bu ülkelerde, bizdeki durumun aksine, sosyal hizmetlere, sağlığa ve eğitime ayrılan oran savunmaya tahsis edilen oranının kat kat üstündedir. Bir örnek vermek gerekirse, Amerika'da sosyal güvenliğin ve sağlığın bütçeden aldığı pay % 40'ı bulur.

* * *

Türkiye için sorun sadece savunma masraflarının yüksekliğinden kaynaklanmıyor. Bu masraflar sabit kalsa bile ordunun bugün 900 bini aşan mevcudu ile Türk Silahlı Kuvvetleri kapsamlı bir modernizasyonu gerçekleştirebilir mi sorusu akla geliyor. Diğer taraftan Türkiye'nin kolay kolay düzelmeyeceği anlaşılan ekonomik durumunun bu kadar büyük bir orduyu uzun sürede finanse edebileceği şüphelidir.

* * *

Özetlemek gerekirse, bugünkü aşamada öncelikle yapılacak şey savunma, dış politika ve ekonomi arasındaki etkileşim göz önünde tutularak bir değerlendirmeye gitmektir. Genelkurmay Başkanlığı, çok güzel bir atılımla SAREM'i kurdu. Bu düşünce merkezinin yapabileceği ilk büyük hizmet böyle bir değerlendirmedir.
Yazarın Tüm Yazıları