Paylaş
Önemli Büyükelçilikler ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı gibi sorumluluk mevkilerinde aynı zamanda tarihi araştırmalar yapmak kolay değil. Büyükelçi Kamuran Gürün bunu başarmış nadir diplomatlarımızdan biri. 1981 yılında yayımladığı ‘‘Ermeni Dosyası’’, dünyada bu konuda yazılmış bütün eserler için temel bir referans kaynağı olmuştur. Gürün emekliliğinde çalışmalarını daha yoğunlaştırdı ve birbiri arkasından değerli eserlere imzasını attı. Bunlardan ‘‘Savaşan Dünya ve Türkiye’’ serisi 20 yıllık bir araştırmanın ürünü. Bu serinin 1939 - 1945 yıllarını kapsayan üçüncü cildi daha birkaç gün önce çıktı.
Gürün'ün son kitabının sayfalarını karıştırırken Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'ndaki siyasetinin şimdiye kadar bilinmeyen yönlerine ışık tuttuğu dikkatimi çekti. Bu yeni bilgilerin çoğu son yıllarda açıklanan Amerikan belgelerine dayanıyor.
Genellikle Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'ndaki politikası şu şekilde değerlendirilir. Türkiye'nin başlıca kaygısı her ne pahasına olursa olsun savaşa bulaşmamaktı. İsmet İnönü'nün bir yandan İngiltere ile ittifak içinde kalarak ve diğer yandan Almanya ile bir saldırmazlık anlaşması imzalayarak büyük maharetle yürüttüğü politikanın amacı buydu. Türkiye'nin savaşa sürüklenmesinin ileride Sovyetler birliği'ne Türkiye'nin kaderine müdahale imkanı vermesinden endişe ediliyordu. Oysa, Gürün'ün eserinde ortaya çıkan yeni unsur 1944 yılında Türkiye'nin ciddi olarak savaşa girmeyi öngördüğüdür. 1914'ten başlayarak 1943 sonuna kadar Türkiye'nin savaşa katılması için İngiltere ısrar ediyor, fakat Türkiye kesinlikle bunu reddediyor. Nitekim Dışişleri Bakanı Saracoğlu 1941 Şubat'ında İngiliz Büyükelçisine ‘‘Siz bizim harbe girmemizi veya bizi behemehal harbe sürükleyecek bir şeyler yapmamızı istiyorsunuz... Biz bu taleplere karşı menfi cevaplar veriyoruz’’ diyor ve bu tutum 1944 yılının başına kadar devam ediyor. 1944 başında ise İngiltere Dışişleri Bakanlığı, ABD Dışişleri Bakanlığı'na verdiği bir muhtırada Türkiye'nin Batı'da başarılı bir çıkarma harekatı gerçekleşirses savaşa katılacağını garanti ettiğini belirtiyor. Fakat arada İngiltere'nin politikası değişmiş, Türkiye'nin savaşa girmesini değil, sadece Almanya ile diplomatik ilişkilerini kesmesini istiyor. Saracoğlu ise yeni yaklaşımında ısrar ediyor ve İngiliz Büyükelçisine ‘‘Ülkesinden Almanları çıkarması için Bulgaristan'a bir ültimatom verilebileceğini, Bulgarlar bunu yapmazlarsa Türk ordusunun ‘‘Müttefik Rusya’’ askeri birliklerinin yardımı ile almanları Bulgaristan'dan çıkartabileceğini’’ söylüyor.
Gürün'e göre ‘‘bu görüşme harp döneminin en önemli konuşmalarından biridir. Saracoğlu herşeyden önce Türkiye'nin harbe girmeye kararlı olduğunu, harpte üstlenebileceği görevi de belirterek ortaya koymaktadır.’’ Saracoğlu'nun girişimlerinden İnönü'nün ayrıntılı şekilde haberdar olup olmadığı sorgulanabilir mi? O devir için İnönü'nün bilgisi dışında birşey yapılabileceğini düşünmek zor. Her ne ise Türkiye'nin bu teşebbüsünün sonu gelmiyor. ABD o devirde Türkiye politikasında başlıca rolü İngiltere'ye bırakmış. O da son aşamada savaşa girerek Türkiye'nin avantaj sağlamasına taraftar değil. Sovyet Rusya ilk başta Türkiye'nin savaşa girmesinde en ısrarla taraf iken sonradan Alman ricatı başlayınca bu siyasetini değiştiriyor. Savaştan uzak duran bir Türkiye üzerinde daha fazla baskı yapabileceğini hesaplıyor.
Gürün'ün kitabının ancak çok ufak bir kısmından söz edebildim. Daha okuyacağım yüzlerce sayfada kimbilir ne kadar ilginç bulgular ve irdelemeler var. Tarihe ışık tutan kaynaklar son yıllarda gittikçe çoğalıyor. Rusya 1918 tarihli Brest - Litovsk Andlaşması'ndan beri bütün arşivlerini açtı. Türk tarihçileri için ne muazzam bir hazine. Umarım Dışişleri Bakanlığı ve tarih uzmanlarımız bu zengin kaynağı da değerlendiriyorlardır.
Paylaş