KIBRIS’ta gerek Kuzey’de gerek Güney’de referandum tartışmaları aynı melodramatik ortamda cereyan ediyor. Cumhurbaşkanı Denktaş’tan sonra gözyaşı dökme sırası Papadopulos’a geldi.
İki lider ret cephesinde birleştiler. Ortak amaçları 1 Mayıs tarihini atlatmak. O tarihten sonra Annan Planı’nın rafa kaldırılacağını, çözüm yolunun tıkanacağını, mevcut statünün artık değişemeyeceğini hesaplıyorlar.
Tabii statükonun devamında Türklerin kaybı Rumlarınkinden çok daha fazla olacak, ancak Denktaş’ın algılaması farklı. KKTC’nin her ne pahasına olursa olsun ipkasının en iyi çözüm olduğuna kendini ikna etmiş. Bu düşünce kalıbını terk edemiyor.
Papadopulos’un Annan Planı’na karşı halkına seslenişinde kullandığı savların inandırıcılığına ağır bir darbe vurduğunu da herhalde görmek istemeyecek.
* * *
Evet, Denktaş milli bir kahramandır, Kıbrıs davasına en büyük hizmeti yapmış bir liderdir. Ne var ki milli kahramanların siyasi hayatlarının sonuna doğru vahim hatalar işleyebildiklerini gösteren örneklere her ülkenin tarihinde rastlanır.
Şimdiki halde Güney’de referandum sonucunun ne olacağını tahmin etmek zor. Şayet referandum Güney Kıbrıs’ın AB’ye katılım antlaşmasını imzaladığı Nisan 2003’ten önce yapılsaydı, Rumların cevabı kesinlikle evet olacaktı.
Çünkü planı reddetmek, aynı zamanda AB üyeliğini de reddetmek sonucunu doğuracaktı. Bugün Rumlar için böyle bir tehlike yok. Ancak başka risklerin olduğunu Yunanistan’da ve Güney Kıbrıs’ta düşünenler az değil.
* * *
Kıbrıs Türklerine gelince, onlar çözüm olacak varsayımından hareketle referanduma evet demelidirler; çünkü Annan’ın öngördüğü çözüm, bütün eksikliklerine rağmen genel dengesi itibarıyla KKTC halkının lehinedir.
Her şeyden önce BM planı, 1960 antlaşmalarının çok ötesinde Kıbrıs Türklerinin güvenliğini ve haklarını korumaktadır. 1960 antlaşmalarının cografi temeli yoktu.
Son değişikliklerle iki kesimliliğin sulandırılması tehlikesi de önlendi. ’Birincil Hukuk’meselesi saplantı haline getirilmemelidir. Hukuki ve siyasi garantiler beraberce göz önünde tutulduğunda endişeye mahal kalmamaktadır.
* * *
Referandumdumda Annan planı Türk tarafınca reddedilirse ne olacağını da çok iyi algılamak lazım. 1 Mayıs’tan sonra Türkiye bugünkü şekliyle ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bir şekilde tanımak durumunda kalacak. O tarihten sonra çözüm ancak 1960 statüsünün budanmış bir modeli temelinde mümkün olabilecek. Ambargolar kalkmayacak.
Kuzey ile Güney arasındaki ekonomik farklılık gittikçe açılacak. Aslen Kıbrıslı Türkler, AB vatandaşlığını kazanacaklarından özellikle gençlerin göçü süratlenecek. Bir önceki yazımda belirttiğim gibi KKTC nüfusu azalan, hayatiyeti kaybolmuş ıssız bir garnizon devletine dönüşecek.
Kaldı ki 1974’ten sonra Türkiye’den 45-50 bin kişi Ada’ya göç etti. Çözümsüzlükten asıl onlar zarar görecek; çünkü aslen Kıbrıslı olanlar gibi isterlerse AB vatandaşlığına geçemeyecekler. Oysa çözümle yeni devletin ve AB’nin vatandaşlığını kazanabiliyorlar. Türkiye’de nüfusun % 70-80’inin gözlediği bu avantajı ret mi edecekler?
* * *
Kıbrıslı Türklerin Türkiye’yi unutacaklarına da ihtimal vermiyorum. Türkiye’nin kaderi, onların da kaderi demek. AB yolu kapandığı takdirde Türkiye’nin politik, ekonomik ve sosyal gelişmesi ağır bir darbe yiyecek.
Ekonomik ve politik istikrara sahip, güçlü bir Türkiye görmek isteyen Kıbrıslı Türkler mutlaka referandumda evet demelidirler. AB içinde Türkiye’ye öncülük ederek anavatanlarına en büyük hizmeti yaparlar.
Peki Kıbrıs Türkleri olumlu, Rumlar ise olumsuz oy verirse Türklerin oyu boşa mı gitmiş olacak? Kesinlikle hayır. Rumlar o zaman çok zor durumda kalırlar ve en korktukları çözüm formülleri zamanla gündeme gelir. Türkiye’nin önü yine açılır.
Evet demek, KKTC halkına ve Türkiye’ye kaybettirmez, ancak kazandırır.