BU ayın ilk haftasında açıklanan AB Komisyonu'nun Türkiye hakkındaki İlerleme Raporu AB'ye sempati beslemeyenlerin şimşeklerini çekmekte gecikmedi.
Raporun olumsuz yönleri pervasızca incelenirken olumlu yönleri küçümsendi. Üstelik bazı ifadeleri yanlış aksettirildi. Bunlardan en tipik olanı Kürtçe isimlerde kullanılan ‘‘w’’,‘‘x’’ ve ‘‘q’’ harfleri konusundaki iddiadır. AB'nin sırf bu isimler nüfusa kaydedilebilsin diye alfabemizde değişiklik istediği ileri sürüldü. Oysa raporda böyle bir talep yok, sadece bu harfleri içerdiği için bazı isimlerin nüfus idaresince reddedildiği belirtiliyor. Fakat meselenin bir başka yönü var. AB raporuna çullananlar Türk alfabesinde bulunmayan harfleri içeren şirket isimlerinin pekálá tescil edildiğini unutuyorlar. ‘‘AXA OYAK’’ ve ‘‘BİLETİX’’ ilk aklıma gelen iki örnek, mutlaka başkaları da vardır. Demek oluyor ki alfabeyi değiştirmeden yabancı harfleri kullanmak mümkünmüş. Zaten diğer ülkeler de aynı şeyi yapıyor.
Raporda Türkiye'de kadınların % 50'sinin dayak yediği iddiasının yer aldığı da doğru değil. Raporda kadınların % 50'sinin fizik veya psikolojik şiddete maruz kaldığına dikkat çekiliyor.
İlerleme raporunun olumlu taraflarının olumsuz taraflarından daha ağır bastığı rahatlıkla söylenebilir. Siyasi kriterlerle ilgili bölümün en başında yapılan değerlendirme, komisyonun genel eğilimini zaten çok güzel özetliyor:
‘‘Geçen yıl zarfında Türk hükümeti reformları süratlendirmek için büyük azim gösterdi. Hükümet, aynı zamanda, Türk vatandaşlarının Avrupa standartlarına uygun temel özgürlüklerden ve insan haklarından yararlanmasını sağlamak amacı ile reformların etkili bir şekilde uygulanması yolunda önemli adımlar atmış bulunuyor. Mevcut mevzuatı çeşitli alanlarda değiştiren dört belli başlı reform paketi yasallaşmıştır. Gözden geçirilen Katılım Ortaklığı belgesindeki politik kriterlerin saptadığı önceliklerin birçoğu bu suretle ele alınmıştır.’’
Şurası da kesin ki uygulamadaki noksanları 2004 yılındaki İlerleme Raporu'nun hazırlanacağı tarihe kadar yüzde yüz tamamlamak imkánı yok. Fakat bunu AB de bilmektedir. Bizden beklenen kritik öncelik alanlarında 2004 yılına kadar özlü gelişme kaydedilmesidir.
İyi bir rüzgár yakalamış bulunuyoruz. AKP hükümeti AB üyesi ülkelerin hükümetleri tarafından son 10-12 yıldaki hükümetlere oranla çok daha liberal ve yapıcı olarak algılanmaktadır. Nihayet iki taraf arasında inandırıcı bir diyalog ortamı kurulabilmiştir. İngiltere Başbakanı ve Almanya Şansölyesi son günlerde Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanmasını desteklediklerini söylediler. Daha önce Fransa Cumhurbaşkanı Türkiye'nin üyeliğinin kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştı. Gecikmeden Kıbrıs konusunda da çözüm için gerçekten çaba harcadığımızı kanıtlayabilirsek 2004 Aralığı tarihimizde bir dönüm noktası teşkil eder.
Kıbrıs'ta kendimizi nasıl bir çıkmaza soktuğumuzu Avrupa Konseyi'nin Loizidu davası konusundaki son katı tutumu bir kere daha gösterdi. Annan Planı zamanında kabul edilseydi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Kıbrıs gayrimenkulleri ile ilgili mevcut ve potansiyel milyarlarca dolarlık tazminat davalarının tümü silinmiş olacaktı. 2004 Mayısı'na kadar yine önümüzde bir fırsat var. Başbakan'ın bugün KKTC'ye yapacağı ziyaretin gerek Türkiye'de gerek KKTC'de nihayet sağduyuya davetin başlangıcı olacağını umarız.