RUSYA’nın hiç beklenmedik bir şekilde Ukrayna’ya sevk ettiği gazın fiyatını dört misline çıkarmak istemesi ve ret cevabı alınca bu ülkeye gaz akımını durdurması dünyada enerji güvenliği sorununu ön plana çıkardı.
Gerçi kriz uzun sürmedi ve Rusya ile Ukrayna bir anlaşma zemini buldular. Fakat özellike gaz ihtiyacının dörtte birini Rusya’dan sağlayan Avrupa ülkeleri bundan böyle Rusya’nın yükümlülüklerini yerine getireceğine ne derecede itimat edebileceklerini sorgulamaya başladılar.
Dünyanın en büyük gaz ve ikinci petrol ihracatçısı olan Rusya’nın enerji alanında küresel bir lider olmak amacını Putin zaten yılbaşından biraz önce açıklamıştı. Bu amacın gerçekleştilmesini Irak savaşının bir sonucu olarak petrol ve gaz fiyatlarının yükselmesi daha da kolaylaştırmaktaydı. Sadece Gazprom’un piyasa değeri 300 milyar dolara yaklaşmıştı.
G-8’lere demokratik reformları ve NATO’un Doğu’ya doğru genişlemesine itiraz etmemesinin mükafatı olarak alınan Rusya artık bu forumda ağırlığını artırmak istiyordu. Demokrasiyi gittikçe kısıtlamasına ve oligarkları bir bir tasfiye ederek petrol ve gaz endüstrisini devletin tam kontrolü altına almasına kimse pek itiraz edemeyecekti.
* * *
Putin’i bu nedenlerle kazançlı görmek mümkün. Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var. Rusya Ukrayna’dan istediğini tam elde edemedi. Ukrayna Rusya’ya bin metreküp başına 230 dolar ödeyecek, fakat aynı boru hattından daha ucuz fiyatla gelen Türkmenistan ve Kazakistan gazının oranı artacak. Dolayısıyla bin metreküpün ortalama maliyeti 95 dolara inecek.
Diğer taraftan AB ülkeleri alternatif kaynaklar arayışına girdiler. Ancak Kuzey Denizi’nden ve Norveç’ten gelen gaz miktarının artırılması olasılığı pek yok. Uzun sürede ister istemez Türkiye üzerinden Ortadoğu ve Orta Asya gazının Avrupa’ya akmasını sağlamak opsiyonu cazip gelecek.
Türkiye açısından kriz birçok açıdan düşündürücüdür. Evet Türkiye gaz alanında AB’den de daha yüksek oranda Rusya’ya bağımlı. AB’den daha yüksek bir bedel ödediği şimdiye kadar esrarengiz bir şekilde gizli tutulan fiyatın açıklanması ile ortaya çıktı. Fakat gerek Batı’dan ayrı bir hattan gerek Mavi Akım’dan gelen gazın azalması söz konusu olmadı.
Buna karşılık enerji politikamızın bazı zaafları da belirginleşti. Elektrik santrallarında yakıt olarak büyük oranda gaz kullanılmasının isabeti haklı olarak tartışılıyor. Nükleer santrallar inşası artık kaçınılmaz görünüyor. Zaten nükleer enerjiden vazgeçen ülkeler de şimdi kararlarını gözden geçiriyorlar.
* * *
Orta ve uzun sürede enerji nakli alanında Türkiye’nin önemi gittikçe artacak. Şimdiden milli şebeke İran’a bağlı. İran halen Türkmen gazının Türkiye’ye gelmesine izin vermiyor. Fakat,Bakü-Ceyhan hattına paralel gaz hattı bu yıl işlemeye başlayınca buradan yalnızca Azeri gazının değil, fakat Türkmen gazının da gelmesi imkánı var.
Mısır’ı Ürdün’e bağlıyan hat tamamlanmak üzere, bu hat Suriye üzerinden Türkiye’ye uzatılabilir. Avrupa’nın 2020-2025 yılında 700 milyar metreküp gaza ihtiyaç duyacağı öngörülüyor. Bunun 100 milyar metereküpünün Türkiye üzerinden gelmesi olasılığı kuvvetleniyor.
Uluslararası dengeler ne kadar değişirse değişsin jeopolitiğinin Türkiye için ne büyük bir koz olduğu bir kere daha ortaya çıktı. Büyük bir gaz ve petrol nakil merkezi olması AB sürecinde Türkye’nin elini kuvvetlendirecektir. Rusya- Ukrayna krizinden çıkan bir dersin daha altı çizilmelidir.
Rusya ile ilişkiler kuşkusuz çok yararlıdır. Fakat Rusya Rusya’dır. Politik veya ekonomik alanda AB ve ABD’ye alternatif olarak düşünülmesi büyük saflık olur.