TÜRKİYE’de siyasal ve toplumsal kriz devirlerinde Anayasal ve politik sistem değişikliği kaçınılmaz olarak gündeme gelir.
Aslında siyasal davranış geleneklerinden, ideolojik inanç ve tutkulardan, politika sahnesindekilerin genellikle muazzam egolarından, çıkar çatışmalarından, efelik eğilimlerinden kaynaklanan sorunların sistem değişikliğiyle sona erdirilebileceğini sanmak biraz hayaldir.
Fakat yine de başkanlık veya yarı başkanlık sistemlerinin, parlamenter sistemden daha çok Türkiye’nin bünyesine uygun olup olmadığını araştırmakta yarar bulunabilir.
***
Başkanlık sistemi ile parlamenter sistemi ayıran temel fark, yasama gücü ile yürütme gücü arasındaki denge ve ilişkilerdir. Parlamenter sistem daha esnek bir kuvvetler ayrılığı prensibine dayanır. Bu sistemde parlamento ile hükümet karşılıklı işlevlerinde işbirliği yaparlar. Hükümet, yasama işlevine katkıda bulunduğu gibi, parlamento da çeşitli gözetim yetkileriyle hükümeti kontrol eder.
Hükümet parlamentoya karşı sorumludur; fakat aynı zamanda hükümet parlamentoyu gerekirse feshetmek yetkisine sahiptir. Başkanlık sisteminde ise kuvvetler daha kalın çizgilerle ayrılmıştır.
Parlamento ile halk tarafından doğrudan seçilen başkan arasında karşılıklı etkileşim vardır; fakat parlamento çok istisnai koşullar dışında başkanı görevinden alamayacağı gibi başkanın da parlamentoyu feshetme hakkı yoktur. ABD’de başkan, kongreyi by-pass ederek silahlı kuvvetleri bile kullanabiliyor.
Yarı başkanlık sistemi ise Fransa’da 1958’den beri mevcut olan sistemdir. Parlamentonun gücü azaltılmış, hükümetin gücü artırılmıştır. Başkanın yanı sıra bir de başbakan vardır. Her ikisi de aynı partiye mensup oldukları takdirde başkan bütün yürütme gücünü elinde bulundurur.
Başkan ile başbakan ayrı ayrı partilerden olunca ikisi arasında rekabet ve geçimsizlik kaçınılmaz hale gelir. Fransa’nın yakın tarihinde 9 yıl boyunca "birlikte yaşama" denilen bu durum ortaya çıktı. Tabiatıyla, bütün bu sistemlerin uygulanmasında ülkelerin özelliklerine göre değişiklikler var. Örneğin, parlamenter sistemlerde bile cumhurbaşkanı halk tarafından seçilebiliyor.
***
Türkiye’de TBMM tarafından seçilen Cumhurbaşkanı’nın yetkileri 1982 Anayasası temelinde diğer parlamenter sistemlerine oranla daha geniş. Sistem değişmeden Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi, büyük bir değişiklik getirir mi? Pek olası değil. Cumhurbaşkanı yine siyasi partilerin tercih ettiği ve desteklediği adaylar arasından seçilecektir.
Meclis seçimlerinde hangi parti önde ise büyük olasılıkla onun dediği olur. Başkanlık sisteminin Türkiye için geçerli bir model olması da zannedersem düşünülemez. Başkan ile Meclis çoğunluğu aynı partiden olunca, başkanın elinde aşırı bir güç oluşur. Türkiye’de kurumlar arasındaki bugünkü hassas denge bozulur.
Başkan ile Meclis çoğunluğu değişik partilere mensup iseler, bu sefer tam bir kilitlenmeyle karşılaşılabilir. Yarı başkanlık sistemine gelince, Fransa’daki tecrübenin çok başarılı geçtiği söylenemez.
***
Türkiye’de daha önce parti liderliği yapmış cumhurbaşkanları ile başbakanların bugünkü sistemde bile birbirleriyle yarış halinde olduklarını, birbirlerine tahammül edemediklerini daha önce gördük. Yarı başkanlık seçiminde iş büsbütün çığırından çıkar.
Zannediyorum ki politik sistemimiz ve Anayasamız bağlamında devrimci değil; fakat pragmatik bir yaklaşıma ihtiyacımız var.
Bugünkü koşullar altında parti liderlerinin mutlak sultasına son vermek, seçim barajını indirmek, yasama işlevini kuvvetlendirmek amacı ile senatoyu yeniden ihdas etmek, demokrasi ve onun etkin yönetimi açısından daha öncelikli konulardır.