BÖLGEMİZ ve pek çok komşu ülke, zengin petrol ve gaz kaynaklarına sahip olduğu halde Türkiye’nin böyle bir servetten yoksun olmasından sürekli yakınırız. İran veya Irak gibi petrolümüz olsaydı ekonomik gelişmemizin mucizevi olacağı kanısı yaygındır.
O kadar ki Türkiye’de ve onu çeviren deniz alanlarında bir türlü petrol bulunamamasının uluslararası bir komplonun sonucu olduğunu düşünenlerimiz bile vardır.
Petrol, Yunanistan ile Ege ihtilafının zaman zaman bizi savaşın eşiğine getirmesindeki nedenlerden başlıcasıdır. Kerkük petrolleri hayallerimizi olduğu kadar endişelerimizi kamçılamaktadır.
* * *
Oysa Irak Savaşı’ndan beri petrolün bir nimetten çok bir lanet olduğu, petrol zenginliğinin aslında fakirlik doğurduğu tezi işlenmektedir. ’Foreign Affairs’ Dergisi’nin son sayısında Nancy Birdsall ve Arvind Subramanian, petrol servetinin hem ekonomik gelişme ve hem de demokrasi için kötü sonuçlar verdiğini savunuyorlar.
Onlara göre petrol zenginliği hukukun üstünlüğü, bireysel özgürlükler, mülkiyet hakları, siyasi katılım gibi değerlerin ve pazar ekonomisi ile demokratik kurumların gelişmesini engeller. Petrolün yarattığı rantlar devlet veya bazı grupların eline geçer.
Devlet vergilendirmek ihtiyacını duymadığı için ayrıca servet üretecek ekonomik ve sosyal politikalar gütmez. Vergi vermeyen vatandaşlar da hükümetleri icraatından sorumlu tutamazlar. Bugün petrol ve gaz kaynaklarını işleten 34 gelişme yolundaki ülkeden 12’sinin fert başına düşen geliri 1.500 doların altındadır.
Üçte ikisinden fazlası da demokratik değildir, demokratik rejimle yönetilenlerde ise siyasi kurumlar son derece zayıftır. Angola ve Nijerya gibi ülkelerde petrol, sivil harbi körüklemiştir. Petrolünü halkının uzun süreli çıkarları için en iyi kullanan ülke kuşkusuz Norveç’tir.
Uzun yıllar sosyal hizmetlerinin maliyetini karşılayacak bir fon oluşturmuş, petrol gelirlerinin kullanımında tam bir şeffaflık sağlamıştır. Ne var ki Norveç, petrol yataklarını keşfettiği zaman zaten ileri ve dengeli bir siyasi ve sosyal yapıya sahipti.
* * *
Etrafımıza baktığımız zaman petrole tamah etmenin pek doğru olmadığını görürüz. Irak’a petrol şimdiye kadar felaket üstüne felaket getirdi. İran’ın durumu ortada. Rusya’da petrol ve gaz zenginliklerinin önemli bir kısmı oligarklara devredildi, devlet bazılarına el koymaya kalkışınca bir anda 8.5 milyar dolarlık sermaye kaçışı oldu.
Petrol zenginliği kadar petrol bağımlılığı da tehlikeli. ABD, Irak’a bir ölçüde petrol ikmalinin güvenliği için müdahale etti, fakat sonunda Ortadoğu her zamankinden daha istikrarsız hale geldi, petrolün varili 44 dolara kadar çıktı. Demokrat başkan adayı John Kerry’nin programında Ortadoğu petrolüne bağımlılıktan kurtulmak öncelikli bir yer işgal ediyor.
’Tek bir Amerikan askerinin bile yabancı petrole bağımlılık yüzünden savaşmasını ve ölmesini önlemeliyiz’ diyen Kerry, ABD’nin Ortadoğu’ya bağımlılığını azaltılmak için hidrojen gibi alternatif yakıtların geliştirilmesini ve ikmal kaynaklarının çeşitlendirilmesini öngören 30 milyar dolarlık bir plan ileri sürdü.
* * *
Türkiye için bütün bu gözlemlerden ve oluşumlardan çıkacak bir ders elbette var. 2001 yılına kadar yapılan israfların en büyük göstergesi bugünkü muazzam iç ve dış borç miktarıdır.
Petrolümüz olsaydı bu borçlar olmaz mıydı, yoksa savurganlık daha da büyük boyutlarda mı olurdu? Belli değil. Ancak petrol belki de ekonomimizin bugünkü dinamik sektörlerinin ve demokrasimizin gelişmesini köstekleyebilirdi.