PAKİSTAN’da hafta başında yapılan seçimler sekiz yıllık bir askeri rejimden sonra demokrasiye geçişin zeminini gerçekten sağladı mı? Bu soruya cevap vermek çok zor, çünkü politik denklem çok karmaşık olmaya devam ediyor.
Seçimlerden beklenebileceği gibi merhum Benazir Butto’nun Pakistan Halk Partisi (PHP) oyların %36.4’nü, Navaz Şerif’in Pakistan İslam Ligi-N (PİL-N) Partisi ise %25.9’nu alarak beraberce bir koalisyon kurabilecek çoğunluğu sağladılar.
Başkan Müşerref’in Partisi ise azınlıkta kaldı. Diğer taraftan radikal İslamcı partiler büyük bir yenilgiye uğradılar.
* * *
Seçimlerden galip çıkan iki parti koalisyon kurmakta anlaştıklarına göre Müşerref’in başkanlıkta tutunup tutunamayacağı da belli değil. Özellikle Navaz Şerif Müşerref’in azlettiği Yüksek Mahkeme yargıçlarının görevlerine geri dönmelerinde ısrar ediyor.
Bu takdirde Yüksek Mahkeme 2007 Ekim’inde yapılan başkanlık seçimlerinin geçersiz olduğuna karar verebilir. Koalisyon Meclis’te üçte iki çoğunluğu bir araya getirebilirse yine Müşerref’i azledebilir. Kuşkusuz ordunun tutumunu da hesaba katmak gerekir.
Müşerref’in yerine geçen General Eşfak Kayani seçimlere müdahale etmedi. Bu tarafsız tutumunu bundan sonra da sürdürüp sürdürmeyeceğini zaman gösterecek.
* * *
Benazir Bhutto bugün bir demokrasi kahramanı olarak algılanıyor. Vefatından sonra yayımlanan ve çok yankı uyandıracağı muhakkak olan "Barışma-İslam, Demokrasi ve Batı" başlıklı kitabında modern bir İslam çağrısında bulunuyor.
İslam dünyasının bugün geçmiş ile gelecek, eğitim ile cehalet, barış ile terörizm ve diktatörlük ile demokrasi arasında bir yol kavşağında bulunduğu teşhisinden hareketle, demokrasi ile İslam’ın bağdaşabileceğini ve İslam’la Batı arasında bir çatışmanın kaçınılmaz olmadığını vurguluyor. Ne var ki gerek Butto’nun gerek Şerif’in başbakanlık yaptıkları devirlerdeki icraatları çok tartışmalı.
Navaz Şerif Pakistan’da Kuran’a ve sünnete dayanan yeni bir hukuk düzeni kurmaya kalkışmıştı. Benazir Butto’ya gelince, 4 Ocak 2008’de New York Times gazetesinde yayımlanan bir makalesinde William Darlymple onun başbakan olduğu devirdeki icraatını çok ağır bir şekilde eleştiriyor.
Darlymple’e göre Pakistan istihbaratı ilk defa onun yönetimi altında Taliban’ı Afganistan’a yerleştirdi, medreselerden toplanan binlerce militan Keşmir’deki sınır bölgesine gönderildi, muhalefetin toplantıları engellendi, siyasi cinayetler işlendi.
Butto kendisini partisinin hayat boyu başkanı olarak kabul ettirdi. Kardeşi Murtaza’nın liderliğe adaylığını koymasına çok sert tepki gösterdi, Murtaza esrarengiz bir şekilde öldürüldü.
* * *
Evet, Pakistan’da demokrasinin tarihi dramlarla geçti. Bugün de mazinin gölgesi devam ediyor. Butto’nun yerine PHP’nin başına geçen eşi Asıf Zerdari ve Navaz Şerif hakkında Pakistan’da ve başka ülkelerde açılmış çeşitli yolsuzluk davaları var.
Pakistan’da istikrarın, iyi yönetilen ve terörü önleyebilecek bir demokrasinin kurulması kolay olmayacak. Oysa 11 Eylül 2001’den sonra İslam ülkelerinin içinde ve Batı ile ilişkilerinde ortaya çıkan gerginliklerin aşılmasında ve medeniyetler uyumunun sağlanmasında Pakistan’ın konumu son derece önemli.
Özellikle Afganistan’da Taliban’ın yenilmesi ve bu ülkenin istikrara kavuşması, Pakistan’ın Afganistan sınırı boyunca serbestçe hareket eden militanların kontrol altına alınmasına ve Taliban’a desteğin kesilmesine çok geniş ölçüde bağlı.
Navaz Şerif şimdi terörle mücadele için askeri yöntemler yanında bir diyalog politikası ile açılımda bulunmak istediğini belirtiyor. Kuşkusuz yerinde bir yaklaşım.
Pakistan’da uzun bir süreç başlıyor. Bu sürecin denenmiş eski politikacıların liderliğinde başarıya ulaşması konusunda umutlu olmak kolay değil. Yeni ve değişik liderlere ihtiyaç var. Fakat galiba sistem onların ortaya çıkmasını kolaylaştıracak bir yapıda değil.