İlter Türkmen: Özal ve Bush

İlter TÜRKMEN
Haberin Devamı

George Bush ve onun başkanlığı zamanında Güvenlik Müşavirliği'ni yapan Brent Scowcoft beraberce ‘‘Değişen Dünya’’ adlı bir kitap yazdılar. Geçen yıl yayımlanan bu kitabın Körfez Savaşı ile ilgili bölümünde rahmetli Turgut Özal'dan bir hayli söz ediliyor. Özal, Bush'un anılarında, iç sezisi kuvvetli, uzak görüşlü, gerçekçi ve ülkesinin çıkarları konusunda duyarlı ve ısrarlı bir lider olarak ortaya çıkıyor. Başkan Clinton da geçen ay TBMM'deki konuşmasında Özal'ı övgüyle yád etmedi mi?

Kitapta Bush, Körfez krizinin başından beri Özal ile sürekli temas halinde olduğunu vurguluyor. Irak'ın Kuveyt'e saldırısından iki gün sonra 3 Ağustos 1990'da telefonla aradığı zaman Özal diplomatik temaslarına başlamış bile. Özal o tarihte kesin bir tutum takınmaktan kaçınan Suudi Arabistan Kralı Fahd ile görüşmüş ve Saddam'a bir ders verilmesi gerektiğini, aksi halde Suudi Arabistan'ı da istila edebileceğini izah etmiş. Özal'ın gözünde Saddam, Kaddafi'den kat kat daha tehlikeli.

Bush aynı konuşmada Irak-Türkiye boru hattının kapatılmasını öneriyor. Özal'ın verdiği cevap kaçamaklı. 5 Ağustos'ta Bush'u arayarak BM Güvenlik Konseyi yaptırımlara karar verirse buna uyarak hattı kapatacağını bildiriyor, fakat aynı zamanda olası bir Irak saldırısına karşı NATO'nun hemen Türkiye'nin yardımına geleceğini gösteren bir işaret bekliyor. Bush vakit geçirmeden NATO Genel Sekreteri'ni uyarıyor.

Yine bu tarihte Bush, Irak saldırısından beri ilk defa Saddam ile görüşen Bağdat'taki ABD Maslahatgüzarı'ndan bir rapor alıyor. Raporu okurken Özal'ın Saddam hakkındaki teşhisinde ne kadar haklı olduğunu düşünüyor.

10 Kasım'da Bush, Özal'dan hazırlanmakta olan ‘‘Çöl Tilkisi’’ harekátı çerçevesinde Suudi Arabistan'a bir Türk zırhlı tugayının gönderilmesini telkin ediyor. Özal düşüneceğini söylemekle yetiniyor ve bilindiği gibi sonunda hiçbir kuvvet gitmiyor. Buna karşın, caydırıcı bir güç olarak müttefik uçakların konuşlandırılmasını kabul ediyor, fakat bunların Türkiye'deki üslerden havalanarak savaş görevi yapmalarını istemiyor.

25 Kasım'da Özal ve Bush, AGİK toplantısı vesilesiyle Paris'te buluşuyorlar. Özal yine doğru bir tahminde bulunuyor. Hava harekátının sonucu almaya yeteceğini ve savaşın kısa olcağını belirtiyor.

Irak'a hava saldırılarının başladığı 16 Ocak 1991'den sonra, İsrail'in Scud füzeleriyle vurulması üzerine ABD, Türkiye'nin de aynı akıbete uğrayabileceğinden endişe ediyor ve NATO müttefiklerine danışıyor. Şansölye Kohl, Bush'u arayarak Almanya'nın Türkiye'ye kuvvet göndermeye ve savaşmaya hazır olduğunu bildiriyor. Alman uçakları Türkiye'de konuşlandırılıyor.

Bush ayrıca, anılarında savaş sona erdikten sonra, bir halk ihtilali veya askeri darbeyle Saddam'ın devrilmesini umduklarını, ancak ABD'nin olduğu kadar Türkiye'nin ve diğer bölge ülkelerinin de Irak'ın parçalanmasını katiyen istemediklerini, Kürtlere self-determinasyon hakkının verilmesinin gerçekçi politikayla bağdaşmadığını vurguluyor.

Özal sevap ve günahlarıyla tarihe karıştı. Fakat ‘‘Sezar'ın hakkını Sezar’’a vermek lazım. İkna kabiliyeti dahil, bugün hasretini çektiğimiz kuvvetli liderlik vasıfları inkár edilemez. Amansız muarızlarının ne diyeceği belli: ‘‘Körfez krizi 30-40 milyar dolar zarara sebep olmadı mı?’’ Doğru, fakat bunun sorumlusu Özal değil, Saddam. Türkiye o devirde hangi siyaseti güderse gütsün, bu zararı göğüslemek mecburiyetindeydi. Üstelik Saddam'a meyleden bir siyaset gütseydi, bugün Clinton'ın tekrar tekrar altını çizdiği ABD-Türkiye stratejik ortaklığı temelinden sarsılmış olurdu.

Yazarın Tüm Yazıları