Paylaş
Avrupa Birliği ile serüvenimizin uzun bir tarihi var. Altı ülke arasında Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (AET) kuran Roma Andlaşması 1958'de yürürlüğe giriyor. Menderes Hükümeti, Yunanistan'dan 15 gün sonra, 31 Temmuz 1959'da ortaklık için başvuruyor. Bu başvurunun nedenleri sadece ekonomik değil. Türkiye, AET'nin zamanla bir siyasal evrim geçireceğinin bilinci içinde. Avrupa'daki yapılanmanın dışında kalmak istemiyor.
***
Avrupa Birliği gerçekten her şeyden önce bir barış girişimi. Avrupalılar arasında asırlar boyunca süren çatışmalara ve kanlı savaşlara son vermeye yönelik. Ülkeler arasındaki tarihi önyargıları aşmak, gümrük duvarları ile birlikte düşünsel ve psikolojik engelleri yıkmak, milli çıkar çatışması kavramını daha geniş bir sınırlar ötesi bir dayanışma çerçevesinde yumuşatmak, milli kimlik yanında bir Avrupalılık kimliğini geliştirmek emelini güdüyor. Bugün, Avrupa ülkelerindeki genç kuşak, eski milli düşmanlık hislerinden çok uzak. Almanya ve Fransa başından beri AB'nin motoru rolünü oynuyorlar ve eskiden hayal bile edilemeyecek bir zihniyet sergiliyorlar. 1989'da Berlin Duvarı yıkılınca, Fransa, kısa bir tereddüt geçirmekle beraber Almanya'nın birleşmesini ve güç dengesinin Berlin'e kaymasını kabulleniyor. İngiltere biraz ayağını sürttükten sonra aynı şeyi yapıyor. Almanya, tarihi iddialarını terk ederek Polonya ile arasındaki Oder-Neisse sınırını resmen tanıyor. Daha geçenlerde İrlanda, Kuzey İrlanda ile Güney İrlanda'nın birleşmesini Anayasa'nın bir gereği olarak gören politikasını terk ediyor.
***
Helsinki Zirvesi'nde kabul edilen ‘‘Millenium’’ Deklarasyonu, AB'nin temel özelliğini, bakın nasıl vurguluyor:
‘‘Barış ve refahı sağlamak, Avrupa entegrasyonunun başlıca itici kuvveti olmuştur. 50 yılda bu amaca doğru büyük mesafe aldık. Vatandaşların ve iş sahipleri ve kurumların ulusal sınırların ötesinde serbestçe dolaştığı ve yerleştiği bir birlik içinde yaşıyoruz. Toplumun bütün bireyleri Tek Pazar, Ekonomik ve Parasal Birlik, rekabet ve sosyal kucaklaşmayı teşvik eden politikalardan yararlanıyor.
***
Avrupa Birliği demokrasi ve hukukun üstünlüğü prensibi üzerine kurulmuştur. Birliğin vatandaşları özgürlük, hoşgörü, eşitlik, dayanışma ve kültürel çeşitlilik gibi ortak değerlerle birbirlerine bağlıdır.
***
AB tarihte örneği olmayan bir girişimdir. Ülkelerimiz ancak Birlik içinde yarın bizi bekleyen zor sınavlarla baş edebilirler.’’
***
11 Aralık'ta böyle bir birliğe, büyük bir dostluk havası içinde, aday olarak kabul edildik. 21'inci asrın eşiğinde, Atatürk'ün deyimi ile ‘‘muasır medeniyet’’ seviyesine erişmek için elimize eşsiz bir fırsat geçti. Atatürk bugünü görebilseydi, ‘‘Ne mutlu Türküm ve Avrupalıyım diyene’’ derdi. Menderes, Ortaklık Anlaşması'nı imzalayan İnönü ve üyelik başvurusunu yapan Özal da aynı duyguları dile getirirlerdi. Tarihin garip bir tecellisi ile, AB'ye uzun yıllar en soğuk bakmış ve fırsatlar kaçırmış olan Demirel ve Ecevit zamanında adaylığımız kabul edildi. Fikir değiştirebilmek büyük bir erdemdir, bravo onlara.
***
Şimdi artık maziye bakmayalım. Zirve belgelerinde hangi sözcük veya virgül ödün anlamına geliyor diye birbirimizi paralamayalım. Adaylığımızın sevinci içinde 21'inci yüzyıla girelim ve ondan sonra toplumsal kutuplaşmaları yumuşatarak, demokrasiden, insan haklarından ve hoşgörüden ürkmeyerek, üyeliğin gerçekleşmesi yolunda bizi bekleyen inanılmaz derecede zor işlere azimle sarılalım. Unutmayalım. Bundan sonra üyelik artık tamamen bizim elimizde.
Paylaş