Paylaş
‘‘CAMP David’’de Başkan Clinton'un aktif katılımı ile Yaser Arafat ve İsrail Başbakanı Ehud Barak arasında yapılan barış müzakerelerinin akamete uğramasının çeşitli yankıları oldu. Arafat, Kudüs ile ilgili seçeneklerin tümünü reddettiği için muzaffer bir eda ile Filistin'e dönerken, İsrail'de fazla ödün vermekle suçlanan Barak Hükümeti'nin düşmesine ve yeni seçimlere gidilmesine ramak kaldı. Clinton ise görüşmelerin kesilmesi sorumluluğunu Arafat'ın üzerine atarak tek taraflı bağımsızlık ilanına karşı onu uyardı ve ABD'nin İsrail nezdindeki büyükelçiliği Tel Aviv'den Kudüs'e nakledebileceğini açıkladı.
***
Camp David buluşmasının amacı, 1993'te başlayan Oslo barış sürecinin geçici dönemlerden sonra öngördüğü nihai statü üzerinde uzlaşma sağlamaktı. Geçici dönemde Gazze'nin % 70'i ve Batı Yakası'nın % 40'ı değişik ölçülerde Filistin yönetimine terk edilmiş, fakat mülteciler, sınırlar, İsrail yerleşim merkezlerinin akıbeti ve Kudüs gibi sorunlar son aşamaya bırakılmıştı. Camp David'de bu meselelerin tümü ele alındı ve Kudüs dışında beklentilerin ötesinde ilerlemeler elde edildi.
***
Mülteciler konusunda, sayıları 3.6 milyon olan mültecilerin 1948'den önceki yurtlarına dönmeleri tabii söz konusu değildi. Bunların zaten büyük kısmı Gazze ve Batı Yakası ile artık entegre oldukları Ürdün'de. Varılan anlaşma daha çok sembolik olarak aile birleşmeleri çerçevesinde 100 bin kişinin İsrail'e dönmesini amaçlıyor. Geri kalan mültecilere tazminat ödenmesi için İsrail'in de katkıda bulunacağı bir uluslararası fon kurulacak.
***
Sınırlar meselesinde Barak özlü ödün vererek Gazze'nin tamamını, Batı Yakası'nın % 90'ını ve bu çerçevede şimdiye kadar güvenlik açısından İsrail'in vazgeçilmez saydığı Ürdün nehri vadisini Filistinlilere bırakmayı kabul etti.
İsrail yerleşim merkezlerinin en yoğun olduğu bölgeler İsrail tarafından ilhak edilecek. % 90 dengesinin muhafazası için İsrail'in kendi topraklarından bir kısmını terk etmesi olasılığı da var.
***
Müzakereleri çıkmaza sürükleyen, üç dinin kutsal yerlerinin bulunduğu Doğu Kudüs'ün statüsü oldu. Basına intikal eden haberlere göre, Başkan Clinton bu konuda üç senaryo ileri sürmüş. Kutsal yerlerin bulunduğu Harem-i Şerif'in Hıristiyan ve Müslüman mahalleleri üzerindeki egemenliğin Filistinlilere, Yahudi ve Ermeni mahalleleri üzerindeki egemenliğin ise İsrail'e bırakılması, Kudüs'ün sınırları içinde, fakat merkezi dışındaki bazı bölgelerin Filistin egemenliği altında olması, aynı zamanda Harem-i Şerif'teki Müslüman kutsal yerler ve mahalleler üzerinde Filistinlilere özerk haklar tanınması, Kudüs meselesinin birkaç yıl için ertelenmesi.
***
Arafat, Kudüs önerilerini yeterli görmediği için bütün paketi reddetmiş. Basiretle hareket edip etmediğini zaman gösterecek. Ancak, Clinton'ın ısrarla belirttiği gibi, paket bir tüm olduğundan İsrail'in Camp David'de razı olduğu ödünler artık geçerli sayılmayabilir. Arafat'ı katı bir tutuma iten neden, Camp David'de ortaya çıkan Kudüs ile ilgili öneriler için diğer Arap ülkelerinden destek görmemesi olmuş. İyi de, geçmiş tecrübeler ışığında, daha tatmin edici çözümler için Arap ülkelerinin desteğine ne kadar güvenilebilir?
***
İki gün önce Knesset'te yapılan oylamayı Barak kaybetmedi, fakat durumu çok sarsıldı. Şimon Perez'in barış sürecine muhaliflerin oyu ile cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesi bir başka darbe oluşturdu. Barak, Knesset tatile girdiği için belki üç aylık bir zaman kazandı, fakat muhalefet sesini gittikçe yükseltiyor. Bu kadar zayıf durumda olan bir başbakanın barış sürecinde daha da fazla ödün vermesi beklenemez. Arafat, Camp David'de büyük bir fırsat kaçırmış olabilir.
Paylaş