1998 yılında bir düşünce merkezi için hazırladığım bir incelemede şunu yazmışım:
‘‘Yüksek gelir ve refah seviyesine varmış, demokratik gelenekleri köklü, toplumsal barış, ahenk ve oydaşmayı sağlamış ülkelerin daha istikrarlı oldukları ve daha tutarlı politikalar güdebildikleri gözlemlenmektedir. Buna karşılık denebilir ki, ABD gibi bu tarife uygun bir ülkede bile özgürlükleri zaman zaman kısıtlayan toplumsal önyargılar ve tepkiler ve Vietnam savaşında olduğu gibi gereksiz dış maceralar önlenememiştir. Fakat ne de olsa, Amerika, bir demokrasi olduğu ve temel toplumsal dayanışmayı gerçekleştirebildiği için bu aşırılıklardan zamanla sıyrılabilmiştir. Gelenekleri ve kurumları sağlam demokrasilerin bir özelliği ne kadar vahim olursa olsun hataların tamirine elverişli bir ortama sahip olmalarıdır.’’ Nispeten doğru bir görüş. Ancak ABD'nin hatalarının bedelinin büyük kısmını kendisi değil, başkaları ödüyor. Irak savaşının sonuçlarının sadece bölge ülkeleri için değil, fakat dünya için faturasının ne olacağını henüz bilmiyoruz.
* * *
Irak savaşını haklı göstermek amacıyla ileri sürülen iddiaların hiçbirinin gerçek olmadığı artık iyice anlaşıldı. ABD'nin Irak ve Ortadoğu politikasının Eylül 2001'den önce kavramlaştırılmış olduğu da kesin. Bush yönetiminin politikasının ideolojik temelini ‘‘Yeni Muhafazakárlar’’ denilen bir siyasi cereyan hazırladı. Bu cereyanın en önde ve en renkli simalarından Richard Perle ve bir süre Beyaz Saray'da çalışmış olan David Frum'un beraberce yazdıkları ‘‘An End to Evil’’ (Şerre Son) adlı kitap İslam hakkındaki önyargının ve saplantının ne kadar derin olduğunu gözler önüne seriyor.
Kitabın ana teması İslam'ın Batı medeniyetini yıkmak ve ona kendi dinini ve hukukunu dayatmak amacını güttüğüdür. Yazarlara göre Batı ya İslam'a karşı zafer kazanır veya soykırımına uğrar. Müslümanların gazabının kökü İslam'ın kendisindedir. Suudi Arabistan teröre karşı ya Batı ile tam işbirliği yapar veya zengin petrol kaynaklarının bulunduğu Doğu eyaleti ondan kuvvet zoru ile koparılır. İsrail-Filistin ihtilafına gelince, Washington'un bir Filistin devleti kurulması fikrinden vazgeçmesi gerekir. ‘‘11 Eylül'ün ortaya çıkardığı İslám dünyasındaki marazı Judea tepelerinde 23'üncü Arap devletini kurarak tedavi edemeyiz’’. Tahran'daki rejim mutlaka yıkılmalı ve bu maksatla İranlı muhaliflere her türlü yardım yapılmalıdır. Müslüman gazabı Arap kültürü ile özdeşleşmiştir. ‘‘Ortadoğu'daki köktendinciler ve laik militanlar, Sünniler ve Şiiler, komünistler ve faşistler birbirleri ile kaynaşmışlardır. Hepsi patlamaya hazır gazabın haznesinden fışkırıyorlar’’. Bu durumun çaresi demokrasi değil ‘‘demokratikleşme’’dir. Demokratikleşme derhal seçimlere gidilerek sonra onun sonuçlarına katlanmak anlamına gelmez. Seçimler 1995'te Cezayir'de denenmiştir. Orada yozlaşmış statükonun yerini az daha köktendinciler alıyorlardı. Böyle bir sonuç kabul edilemez. Reform süreci güdümlü ve tedrici olmalıdır.
* * *
Irak'ta geçirmekte olduğu çetin sınav ışığında Bush yönetimi bu dış politika ‘‘McCarthy’’ciliğinin hálá ne kadar etkisi altında? Son zamanlarda politikasında daha büyük bir esneklik ve uluslararası toplumla ters düşmemek kaygısı görülüyor. Irak'taki gerçekler daha iyi algılanıyor. Muhafazakár ideologların yönetimdeki başlıca temsilcisi Başkan Yardımcısı Dick Cheney daha ılımlı ve uluslararası işbirliğine daha yakın bir söyleme yöneldi. Bir ‘‘Genişletilmiş Ortadoğu’’ vizyonu gündemde. Bu coğrafi tarif şimdilik bütün Arap ülkelerini ve İran'ı kapsıyor. Amaç, 1975'ten sonra Doğu Avrupa ülkelerinde insan hakları üzerinde odaklanan ‘‘Helsinki Süreci’’nden esinlenerek daha geniş Ortadoğu bölgesinde özgürlük, demokrasi ve reform için çaba harcayanları desteklemek. Bir ölçüde başkanlık seçiminde puan toplamayı hedefleyen bu proje haziran ayında ABD'de toplanacak olan G-8'ler zirvesine de sunulacak. İyi, güzel de Irak istikrara kavuşmadan ve İsrail-Filistin ihtilafı çözümlenmeden ABD'nin politik atılımlarının bölgede büyük bir yankı uyandırması pek beklenemez. Vizyonun hüsrana dönüşmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Türk siyaset bilimcilerinin ise daha da geniş bir alanı kapsayan bir ‘‘Büyük Ortadoğu’’ tasarımı var. Bunu daha sonraki bir yazımda ele almayı öngörüyorum.