BİR askerinin kaçırılmasına İsrail’in geniş çapta mukabelesi ile başlayan yangın Hizbullah’ın saldırısı sonrasında Lübnan’a sıçradı.
Suriye ve İran’ın hem HAMAS ’a ve hem de Hizbullah’a destek verdikleri şüphesi gittikçe kuvvetleniyor. Geleneksel olarak Lübnan’ı himaye eden Fransa’da Cumhurbaşkanı Chirac isim vermeden bu kuşkuyu açıkça ifade etti. Suriye ve İran’ın bu son gelişmelerde oynadıkları rol henüz belirli değilse de Hizbullah ile HAMAS ’ın her ili ülke ile yakın ilişkileri ve onlara bağımlılıkları sır olmaktan çok uzak. HAMAS ’ın askeri kanadından sorumlu Meşal’in Şam’da ikamet etmesi herhalde sebepsiz sayılamaz.
***
Ortadoğu’da tabii hiçbir şey basit değil. Filistin’de seçimleri kazanan HAMAS kendisine bağlı sayılan silahlı grupları tam olarak kontrol edemiyor. Lübnan’da ise Hizbullah siyasi iktidarın bir parçası, fakat kendisine doğrudan bağlı milisleri var. Merkezi siyasi otoriteye bağlı olmayan silahlı güçlerin ne kadar tehlikeli olduklarını Irak’ta her gün görüyoruz. İsrail-Filistin ihtilafının şimdi vardığı aşama da gözardı edilemez. Bu ihtilafın çözümü için uluslararası toplum hiçbir ciddi çaba harcamıyor. İsrail üzerinde etkili olabilecek tek devlet ABD, fakat politik açıdan eli kolu bağlı. "Yol haritası" artık içi boş bir belgeden ibaret. İsrail tek taraflı bir çözüm dayatma politikasını sürdürüyor. HAMAS iktidara gelmeseydi dahi bu politika aynı kalacaktı. HAMAS ’ın iktidar olması aynı zamanda Arap rejimlerini de korkuttu. HAMAS ’ın ve Hizbullah’ın yıpranmalarına üzülecekleri söylenemez.
***
Son olaylarda, askeri operasyonlara giriştiği için değil, fakat orantısız şiddet kullandığı için, ABD hariç, İsrail’i herkes eleştiriyor. İsrail’in HAMAS ’a ve Hizbullah’a karşı hareketsiz kalması ve askerlerinin iadesi için çeşitli arabuluculuk girişimlerine bel bağlaması beklenemezdi. Türkiye de Suriye nezdinde, hatta Başbakan’a göre Meşal ile de temas ederek böyle bir girişimde bulundu, fakat hemen akabinde Hizbullah saldırısı gerçekleşti. Aynı koşullarda her devlet İsrail gibi askeri tepki gösterirdi.
Peki, bütün Ortadoğu’yu sarsacak ve Türkiye’ye de sıçrayacak bir buhran ile mi karşı karşıyayız? Her nedense en fazla Türkiye’de üzerinde durulan bu olasılık fazla kuvvetli değil. İsrail Filistin’de ilk defa geniş çaplı operasyonlara girişmiyor. Lübnan’a 1978’den beri sekiz kere müdahalede bulundu ve Beyrut’u bile işgal etti. Türkiye’ye bir şey olmadı. Suriye ile savaşları da Türkiye’ye ayrıca zarar vermedi. İran’a bir İsrail füze saldırısı ise kuşkusuz petrol fiyatlarını tırmandırmak gibi bölgeyi de aşan sonuçlar doğurabilir. Fakat İsral’in şimdiki aşamada cepheyi bu kadar genişletmek hatasını işleyeceğini düşünmek zor. Ne var ki, İran nükleer silah üretme politikasını sürdürürse, İsrail’in ileride bunu engellemek için her çareye başvurması şaşırtıcı olmayacaktır.İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerini tahrip edebilecek nükleer başlıklı füzeler taşıyan en modern denizaltılara sahip olduğu biliniyor. İsrail bunlara boşuna yatırım yapmadı.
***
Türkiye’nin İsrail’in orantısız kuvvet kullanmasına kuvvetli tepki göstermesi yadırganmamalıdır. Ancak eleştilerde dozun kaçmamasına dikkat etmek gerekir. Araplar nispeten pasif dururken Türkiye’de hemen her gün en yüksek düzeyde İsrail’i kınayan demeçler verilmesi, hatta eleştiri oklarının ABD’ye de yöneltimesi akılcı bir tutum olamaz. Özellikle bu tepkilerde HAMAS ’a ve Hizbullah’a özel bir sempati duyulduğu intibaının verilmesinin Türkiye’ye hiçbir faydası dokunmaz. Türkiye’nin temel dış politika dengeleri duygusal tepkilerden zarar görmemelidir.