AKP iktidarının işbaşına geldiğinden beri eskisine oranla çok daha aktif ve etkili bir dış politika yürüttüğü kabul edilmelidir.
AB ile üyelik müzakerelerinin başlaması Türkiye için bir dönüm noktası oluşturmuştur. AB politikasında halen bir yorulma ve gevşeme görülüyorsa da, Ortadoğu’ya açılım yoğunluk kazanıyor. Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri uzun zamandan beri olumlu ve verimli olmaktan uzaktı. İsrail ile yakınlaşma sürecinin Arap ülkerine sırt çevirmek anlamına geldiği izlenimi bile veriliyordu. Arap ülkeleri ile ekonomik bağların geliştirilmesi mümkün olmuyordu. AKP hükümeti Türkiye ile Arap ülkeleri arasında yepyeni bir ortam yaratmayı başardı.
* * *
Kuşkusuz bu evrimde 1 Mart 2003’te ABD kuvvetlerinin Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a gitmelerine izin veren tezkerenin TBMM tarafından reddinin büyük etkisi vardı. Aslında bu karar o kadar şaşırtıcı olmamalıydı, fakat Arap kamuoyu Türkiye’yi o zamana kadar tamamen ABD güdümünde bir ülke zannettiği için TBMM’nin kararını Amerika’nın ipoteğine başkaldırma olarak algıladı. Yine de bunu Arap ülkelerinin tutumundaki değişikliğin tek sebebi olarak görmek doğru olmaz. Örneğin, bugün Körfez ülkelerinin Türkiye’ye önemli miktarda yatırım yapmaya başlamalarının asıl nedeni, 11 Eylül 2001’den sonra Batı ülkelerine, özellike ABD’ye yatırım yapmaktan çekinmeleri ve AB sürecinin verdiği ivme ile Türk ekonomisinin istikrar içinde büyüyeceğine inanmalarıdır.Esasen bu ülkelerin hemen hepsi ABD ile gayet yakın ilişki içindeler.
* * *
Türkiye’nin Suriye ile yakınlaşma politikası da iki ülkenin çıkarlarına uygun düşer. Ancak bu konuda biraz daha dikkatle hareket edilmesi ve mesela Suriye’nin Lübnan’daki şiddet eylemlerine doğrudan karıştığı ve Irak’taki terör hareketlerini desteklediği yolunda çok kuvvetli emareler varken ona ölçüsü kaçan bir yakınlık gösterilmesi pek isabetli olmaz. Suriye’deki rejimin yıkılmasının bugünküne oranla çok daha fazla soruna yol açacağı ve yeni bir tehlikeli istikrasızlık odağı yaratacağı görüşü ise çok yerindedir.
İran’a gelince, bu ülkedeki politik gelişmelerin ve yeni cumhurbaşkanının sorumsuz söylemlerinin kaçınılmaz olarak yarattığı genel rahatsızlığa rağmen, Türkiye ile İran arasında büyük bir işbirliği potansiyeli mevcuttur. Bu potansiyelden istifade etmemek düşünülemez. İran’ın nükleer programları ve her menzilde füzeler geliştirmesi veya satın alması Türkiye için de mutlaka bir tehdittir, fakat bu alanda İran üzerinde baskı yapmak görevini ABD ve bazı AB ülkeleri káfi derecede yüklenmiş bulunuyorlar.
* * *
Türkiye için Ortadoğu bölgesinde en çetin sorun Irak olmaya devam etmektedir. Irak’a karşı güdülen politika ilk başlardaki çelişkilerinden kurtuldu. Şiillerle temaslar dahil Irak’ın bağımsızlığının ve bütünlüğünün korunması amacıyla sarf edilen çabalar aralıksız sürdürülüyor. Son olarak çeşitli Sünni grupları ve ABD’yi bir araya getiren İstanbul girişimi başarı ile sonuçlandı. Sünni grupların 15 Aralık’taki seçimlere katılmasını sağlayacak koşullar üzerinde mutabakata varıldı. Türkiye aynı zamanda Kuzey Irak’taki Otonom Kürt Bölgesi’ne karşı çok daha gerçekçi ve esnek bir tutum içinde. Tabii Irak’ta gelecek yıl gelişmelerin nasıl bir istikamette olacağını bugünden tahmin etmek olabileceği kadar zor. İyimser olmak için fazla neden yok. Fakat, hiç değilse Türkiye’nin bugünkü çizgisi tutarlılıkla sürdürüldüğü takdirde, Irak’ın parçalanması dahil, hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin, ona adapte olmak ve zararları asgaride tutmak imkánını verebilecek.