Paylaş
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu, 18 Aralık'ta basına yaptığı açıklamalarda iki önemli noktanın altını çizdi. Silahlı Kuvvetler, AB'nin adaylığını desteklemektedir ve idam cezası konusunda TBMM'nin vereceği karara saygı duyacaktır. TSK'nın bu tutumu alması kuşkusuz beklenirdi, fakat bazı şeyleri vuzuha kavuşturmak veya tekrarlamak her zaman faydalıdır.
AB üyelik süreci TSK'yı çeşitli açılardan ilgilendirir. Her şeyden önce Helsinki AB Zirvesi'nde olumlu karar alınmasında kritik bir unsur oluşturan Türk-Yunan ilişkilerindeki yumuşamada TSK'nın da rol oynadığı anımsanmalıdır. NATO komuta yapılarındaki değişikliklere verilen destek, ortak manevralarda işbirliği başlangıcı ve çatışmayı körükleyebilecek yanlış anlamaları önlemek amacıyla iki taraf kuvvet komutanları arasında direkt ve dostça diyalog kurulması karşılıklı güven atmosferine özlü katkıda bulundu. Bundan sonra NATO çerçevesinde işbirliğinin daha fazla gelişeceğinin işaretini 24 Aralık'ta yine Genelkurmay Başkanı verdi.
*
Bir noktayı vurgulamak gerekir. Uluslararası bir örgüt içinde, entegrasyon değilse bile, NATO'daki gibi çok ileri bir işbirliği ve koordinasyon mekanizmasına uyum sağlamakta en deneyimli kurum TSK'dır. 1952'de NATO'ya girdiğimiz zaman bu uyum başlangıçta o kadar kolay olmadı. Sadece silah, donatım ve kuvvetlerin yapısı bakımından değil, fakat askeri doktrin ve stratejik kavramlar bakımından da Türkiye ile diğer NATO ülkeleri arasında adeta bir uçurum vardı. Fakat süratle mesafe kapatıldı ve mali kaynakların yetersizliğine rağmen, Türk ordusu ittifak içinde kendisine verilen görevi en iyi şekilde başaracak düzeye ulaştı. Havaalanları ve petrol boru hatları inşası ve iletişim sisteminin çağdaşlaştırılması için NATO'dan sağlanan altyapı yardımları ayrıca ekonominin gelişmesine dolaylı olarak ivme verdi. Türk inşaat sektörünün dinamizmi o zamandan başlar. AB üyeliğini hazırlamaktan sorumlu olan yönetim birimleri, özellikle esnek ve kalıcı bir koordinasyon sisteminin kurulmasında TSK'nın NATO'daki deneyiminden istifade etmelidirler.
*
Kopenhag kriterleri, Milli Güvenlik Kurulu'nun işlevini ve yapısını gündeme getirir mi? AB'de genellikle TSK'nın Türkiye'nin siyasal yaşamında liberal demokrasi prensipleriyle bağdaşmayacak ölçüde ağırlık sahibi olduğu kanaati hákimdir ve bu görüş komisyon raporuna da yansımıştır. Ancak Türkiye'nin iç ve dış güvenlik sorunlarının boyutlarını diğer AB ülkelerinden çok farklı olduğunu kimse göz ardı edemez. Kaldı ki, demokrasi sürecinin ilerlemesi ve toplumsal uzlaşmanın gerçekleşmesi oranında MGK'nın gündemi de hafifleyecektir. MGK'nın çalışma programının saptanmasında ve kararlarının alınmasında kilit rolü her zaman Cumhurbaşkanı'nın elinde bulundurduğu da unutulmamalıdır. Genelkurmay Başkanı'nın Başbakanlığa mı, yoksa Milli Savunma Bakanlığı'na mı bağlı olması sorunu ise tamamen yapay bir meseledir, çünkü her iki şıkta da Genelkurmay hükümetin emrindedir.
AB şimdiye kadar sonuncusu Avrupa ekonomik ve parasal birliği olmak üzere, çeşitli safhalardan geçti. Önümüzdeki yıllarda gündemindeki en önemli sorun ‘‘Avrupa Savunma ve Güvenlik Kimliği’’nin somutlaşması olacak. Üyelikten önce ve sonra bu alanda TSK'nın önünde yeni bir ufuk açılıyor. AB'nin atılımı, TSK'nın gücü ve operasyonel kapasitesi nedeniyle, Türkiye'nin siyasal ve jeopolitik değerini doğal olarak artırıyor. Bu konuyu gelecek yazımda daha geniş şekilde işlemek istiyorum.
*
DÜZELTME: 20 Aralık tarihli ‘Kıbrıs: Değişik rüzgarlar mı?’’ başlıklı yazımın üçüncü paragrafının 16. satırında ‘... başta Rumlar için imzalanmıştı’ cümlesi ‘... başta Rumlar ile imzalanmıştı’ şeklinde olacaktır.
Paylaş