NORMAL olarak oy verirken seçmenler partilerin ideolojilerini, liderlerini, kadrolarını ve programlarını değerlendirirler.
Türkiye'de ideolojileri açısından partilere bakacak olursak bu unsurun özellikle kendilerine sol diyen partilerde ağır bastığını görürüz. Solculuğu daha çok platonik olan Kemal Derviş'in CHP'ye katılmasından sonra diğer ayrı çizgideki partiler ‘‘Kim daha solcudur’’ yarışını başlattılar. Başbakan Ecevit bazılarını dışlayarak ‘‘Ulusal Sol’’u DSP çatısı altında birleşmeye çağırdı. Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı'na ilaveten DSP'nin teorisyeni rolünü de üstlenen Şükrü Sina Gürel, liberal sol kavramını şiddetle reddetti ve bu görüşte olanları ‘‘ulusal anlayış’’tan mahrum oldukları için eleştirdi. Demek ki DSP şimdiye kadar hükümet koalisyonunda savunduğu politikaları terk edecek, daha radikal bir kimliğe bürünecek. 1978'deki tezlerine geri dönecek. YTP de Derviş'in kamp değiştirmesinden sonra daha sol bir görünümüne yöneliyor, fakat aynı zamanda liberalizme açılımlarını korumaya dikkat ediyor.
***
Sol partiler geleneksel olarak daima yeni etiketler arayışında olmuşlardır. Eski İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher, ‘‘Devlet Sanatı’’ kitabında bu konuda bakın özetle ne diyor: ‘‘Sosyalistler inançları için hep yeni isimler peşinde koşmuşlardır.’’ Sosyal demokrasi eskiden Marksizm'in bir dalıydı. Daha sonra ‘‘demokratik sosyalizm’’e dönüştü. Sosyalizm gözden düşünce ‘‘sosyal demokrasi’’ yeniden saygınlık kazandı. Blair'in ‘‘Üçüncü Yol’’unun kapitalizmle sosyalizm arasında orta yolu oluşturduğu zannediliyordu. Fakat Blair bunu kabul etmiyor. ‘‘Üçüncü Yol’’un, ‘‘yenilenmiş sosyal demokrasi’’olduğunu ileri sürüyor. Schröder'in hiçbir zaman benimsemediği bu tanımın da modası geçti ve yeni bir deyim ortaya çıktı: ‘‘İlerici Yönetişim.’’Thatcher'in katıksız bir kapitalist olduğunu biliyoruz, fakat yine de söyledikleri ilginç ve aydınlatıcı geldi.
***
Solun dışındaki partilerden en fazla ideolojik olanı tabii MHP'dir. MHP kendini çağa hiç uymayan nostaljik ve inzivacı bir milliyetçiliğe tamamen kaptırmış durumda. AKP'ye gelince, liderinin bütün iddialarına rağmen politik felsefesini tamamen değiştirip değiştirmediğini ancak zaman gösterecektir. Şimdilik daha önceki söylemlerini unutmak o kadar kolay değil.
Genel olarak demokrasilerde liderlerin yansıttıkları imajın seçmenin tercihlerinde büyük rolü var. Televizyon devrinde artık sadece yetenekli olmak yetmiyor, karizma gerekiyor. Televizyon tartışmalarında ve söyleşilerindeki görünümün etkileyici olması şart. Ne yazık ki karizma bazen yeteneksizliği kamufle edebiliyor. Liderler yanında kadrolar da önem taşır. Bu açıdan bakıldığında bazı partiler diğerlerinden çok daha göz doyurucu. Programlara gelince, DYP'nin oldukça kapsamlı ekonomik görüşleri dışında partilerin somut programları daha seçmenlere takdim edilmiş değil. Nasıl gerçekleştireceği belli olmayan vaatler ise bol.
***
Seçim arifesinde dikkati çeken bir nokta, dış politikadan nispeten çok az bahsedilmesidir. Evet herkes AB konusuna şu veya bu şekilde değiniyor, fakat AB üyelik sürecinde kilit bir unsur olan Kıbrıs meselesinde uzak duruluyor. Oysa seçimler gerçekten 3 Kasım'da yapılacaksa ve o tarihe kadar Ada'da bir çözüme varılmazsa, yeni iktidar tek başına Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB'ye üye kabul edilmesi gibi bir oldu bitti karşısında kalabilir. Böyle bir sonucun AB ile ilişkileri son derece güçleştireceği açıktır. Kıbrıs meselesinde hiçbir opsiyonun yüzde yüz Türkiye'yi ve KKTC'yi tatmin edemeyeceğini ve bu yüzden en az kötü opsiyonu seçmekten başka çare bulunmadığını bugünkü hükümet bir türlü anlayamıyor. Bu zihin blokajından süratle kurtulamazsak Türkiye uzun yıllar ağır bir bedel ödeyecektir. İşin bir başka yönü daha var. Seçimlerde önce hükümetin AB üzerinde baskı yapmak amacıyla Türkiye ile KKTC arasında bütünleşme sürecine ivme vermesi olasılığından bahsedilmeye başlandı. Böyle bir atılım, KKTC'nin egemenlik savını çürütür ve AB ile işleri iyice yokuşa sürer, yeni iktidarın elini kolunu bağlar. Siyasi partilerimiz seçim kampanyası heyecanı içinde biraz da Kıbrıs ile ilgilenseler iyi olacak. Seçimleri kazanmakla iş bitmeyecektir, seçim sonrasında sorunlarla başa çıkmak gerekecek.