Neden AB fobisi?

YAPILAN kamuoyu araştırmalarına göre Türk halkının büyük çoğunluğu, hakkında çok şey bilmese de Avrupa Birliği'ne üyeliği destekliyor.

Hükümet ve TBMM de Kopenhag kriterlerini yerine getirmek için elden gelen çabayı harcıyor. Buna karşılık medyanın önemli bir kısmında, bazı ciddi ve saygın düşünce merkezlerinde, akademik çevrelerin bir bölümünde, siyasi partiler içinde, sağ ve sol radikal milliyetçilerin de koro halinde katıldığı, tonu gittikçe yükselen bir AB düşmanlığı var. Bu eğilimin nedenlerini irdelemek çok zor, fakat yine de bazılarını teşhis edebiliriz. Batı'ya karşı duyulan imrenme oranında nefret, din çatışması algılamaları, Osmanlı romantizmi, üçüncü dünyacılık tutkusu, arkaik milliyetçilik, egemenlik kavramının putlaştırılması, sol taassubun milliyetçiliğin arkasında başarı ile gizlenmesi, kalıp-fikirlere sımsıkı sarılmanın serbest tartışmadan daha kolay olması başlıca nedenler arasında sayılabilir. İşin ilginç tarafı, laikliğin en hararetli destekleyicilerinin bile, belki de AB üyelik sürecini zorlaştırmak maksadı ile, ulus kavramını gittikçe dine bağlamak temayülünü göstermeleridir. Ülkemize yerleşmiş çok az sayıda yabancının ibadet ihtiyaçlarını karşılamak üzere kilise inşasına müsaade edilmesinden rahatsızlık duyuldu. Son 20 yılda birkaç bin Türk'ün Hıristiyanlığa geçmesinin bir milli güvenlik tehdidi olarak algılandığı da anlaşılıyor. Oysa laik bile olmayan bazı Arap ülkelerinde nüfusun neredeyse % 10'u Hıristiyan. Herhalde milli kimliği dini kimliğe dayandırmak laiklikle asla bağdaşamaz.

* * *

Türkiye'nin AB üyeliği ile Cumhuriyet'in temel nitelikleri arasında uyum olup olmadığı sorusu da son günlerde gündeme geldi. Bu konuda bir sonuca varmak için AB'nin değerlerine ve niteliklerine bir göz atmak yararlı olur. Zannediyorum ki, Selanik AB Zirvesi'ne sunulan AB Anayasası tasarısının ilk maddeleri bu açıdan bizi bir hayli aydınlatabilir. İlk önce şunu belirtmek gerekir ki, AB Anayasası tasarısı, Papa'nın hálá devam eden yoğun baskısına rağmen Hıristiyanlığa atıfta bulunmuyor. Avrupa'nın kültürel, dini ve insancıl mirasından ve bu mirastan kaynaklanan değerlerden söz ediliyor. Tasarıya göre Avrupa toplumu nazarında insana, onun ihlal edilemez haklarına ve hukuka saygı temel unsurdur.

* * *

Tasarının değerlerle ilgili maddelerini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: ‘‘AB kendisi ile aynı değerleri paylaşan ve onları beraberce geliştirmek isteyen bütün Avrupalı ülkelere açıktır. Bu değerler çerçevesinde toplumda çoğulculuğu, hoşgörüyü, dayanışmayı destekler. AB vatandaşlarına sınırların bölmediği bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı ile serbest rekabete dayalı tek bir pazar sağlar. AB'nin amacı dengeli bir ekonomik büyümeyi, sosyal pazar ekonomisi koşullarını, sosyal gelişmeyi, tam istihdamı, bilim ve teknik alanda ilerlemeyi gerçekleştirmek ve çevre kalitesini yükseltmektir. Birlik toplumdan dışlamaya ve ayrımcılığa karşıdır. Sosyal himayeyi, kadın-erkek eşitliğini, kuşaklar arasında dayanışmayı ve çocuk haklarını korumayı hedef alır. AB üye ülkelerin ulusal kimliklerine, temel politik ve anayasal yapılarına saygılıdır. Toprak bütünlüğünün, asayişin ve iç güvenliğin korunmasını her devletin temel işlevi olarak görür. AB, Anayasası'na uygun olarak, üye ülkelerin kendisine tanıdığı yetkiler çerçevesinde hareket eder.’’

* * *

Bu değerler arasında Cumhuriyet'in nitelikleri ile bağdaşmayan bir nokta var mı? Üyelerin ulusal kimliğine, anayasal yapılarına ve toprak bütünlüğüne yapılan vurgular özellikle önemli değil mi? Bugün Avrupa üyesi olan ülkeler arasında bizim niteliklerimize uygun devletler yok mu? AB Anayasa tasarısında yer alan değerler, Atatürk'ün bize miras bıraktığı değerler ile çelişiyor mu? AB'ye entegre olmadan yıllardan beri yerinde sayan ekonomimizi sürdürebilir bir büyüme sürecine sokabilecek miyiz? Bütün bu sorulara somut cevaplar vermek gerekir. Aksi takdirde bitmez tükenmez yuvarlak söylemler ve soyut tartışmalarla vakit kaybetmekten başka bir şey yapmayız.
Yazarın Tüm Yazıları