21 Kasım'da Prag'da yapılan NATO zirvesinde Bulgaristan, Estonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya ittifaka katılmaya davet edildiler.
Katılım formaliteleri 2004 yılında tamamlanacak. Bulgaristan ve Romanya dışındaki beş devlet ile zaten NATO üyesi olan Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti yine 2004'te AB'ye katılacaklar. Bulgaristan ve Romanya 2007-08 yılında onları takip edecek. 2004 yılında AB üyesi olması beklenen Kıbrıs'ın ve Malta'nın NATO üyeliği şimdilik söz konusu değil. Yunanlılar Kıbrıs'ın ileride ittifaka dahil olmasını istiyorlardı, fakat Türkiye'nin muhalefeti ve bir çözüme varılsa bile BM Genel Sekreteri'nin önerilerinde öngördüğü demilitarize statü buna imkán vermez. Malta ise AB'ye girmekte bile tereddüt ediyor.
* * *
Demek oluyor ki NATO ve AB alanları bir iki istisna dışında birkaç yıl sonra Avrupa kıtasında örtüşecek. NATO'nun Baltık devletlerini de kapsayan genişlemesine Rusya'nın karşı gelmemiş olması, Soğuk Savaş sonrasının en belirgin gelişmesini teşkil ediyor. Bu suretle Avrupa güvenli ve istikrarlı sınırlar içinde birliğini gerçekleştirmiş olacak. Prag NATO zirvesi bu evrimi kutlarken, aynı zamanda Amerika ile Avrupa arasındaki vazgeçilemez güvenlik bağını da vurguladı. Klasik sınırların savunulması sorumluluğu NATO'da kalmakla beraber, terörizm gibi yeni tehditlere karşı ve barış operasyonlarında NATO ve AB arasındaki işbirliği güçlendirilecek. Avrupa'daki yeni güvenlik yapılandırması Türkiye için ise kritik bir durum yaratıyor. NATO'nun büyük askeri güçleri arasında bir tek Türkiye'nin AB dışında kalması ister istemez jeopolitik konumu nedeniyle oynayabileceği rolü kısıtlayacaktır.
* * *
Soğuk Savaş devrinde üyelerinin güvenliğini sağlamakta kilit bir öğe olan NATO'nun, Soğuk Savaş sonrasında genişleme süreci ve NATO üyesi olmayan ülkelerle kurumsal işbirliği dışında kendisine henüz tam bir işlev bulduğu söylenemez. Bosna, Kosova ve Makedonya operasyonlarına ve barış misyonlarına kolektif bir kimlikle katıydıysa da, asıl yükü yine ABD taşıdı. 11 Eylül'den sonra ise NATO teröre karşı global mücadelede geri planda kaldı ve özellikle Afganistan'daki operasyonlarda bir sorumluluk yüklenmedi. Bunun önemli nedenlerinden biri, operasyonel kapasite bakımından ABD ile Avrupalı müttefikleri arasındaki çok büyük farktır. Bugün sadece Amerika çok uzak mesafelere süratle müdahaleye imkán verecek vasıtalara, teknolojiye ve esnek kuvvet yapısına sahiptir. Bir örnek vermek gerekirse, geniş kapasiteli taşıma uçaklarının Avrupa'daki sayısı dörtten ibarettir. ABD'nin elinde ise 400 tane var. Havada yakıt ikmali yapabilecek uçakların sayısı Avrupa'da 17, ABD'de 200'ün üstünde. Uydu istihbaratı ve hedefleri tam isabetle vurabilecek silahlar bakımından da ABD çok daha ileride.
* * *
NATO yeni savaş türlerine cevap verebilmek için 2006 yılında operasyonel hale gelecek 21.000 kişilik bir NATO Tepki Gücü (NTG) kurmayı planlamış bulunuyor. Ancak AB de 60 gün içinde seferber edilebilecek 60.000 kişilik bir ‘‘Acil Müdahale Gücü’’ (AMG) 2003 yılına kadar vücuda getirmeyi daha önce planlamıştı. Bu iki güç arasındaki ilişkinin ne olacağı henüz kesinlikle belirlenmiş değil. Anlaşılan NTG'nin misyon bakımından bir limiti bulunmayacak. AMG ise ‘‘Petersberg’’ misyonları ile sınırlı kalacak. (İnsancıl amaçlı operasyonlar, barışı koruma, kriz yönetimi vs.) İnsan kaynaklarının nasıl tahsis edilecği sorununa gelince, Fransızlar, milli kontenjanların ortaya çıkacak misyonlara göre gerekirse NTG'ye gerekirse AMG'ye tahsisini öngörüyorlar.
* * *
NATO ile AB arasındaki kurumsal güvenlik işbirliğinin düzenlenmesindeki güçlükler AMG'nün kuruluşunu geciktirdi. Bunun bir nedeni, AMG operasyonlarının planlanmasında ve yönetiminde Türkiye'nin oynayacağı rol üzerinde bir türlü anlaşmaya varılamamasıdır. AB bu yüzden Makedonya'daki misyonu NATO'dan devralamıyor. Türkiye'nin AB ile NATO arasındaki işbirliğine engel olduğu kanaati Avrupalılarda yaygın. AB zirvesinin yapılacağı 12 Aralık'a kadar bir uzlaşma formülü bulunmaya çalışılıyor. İsteyelim veya istemeyelim, bu konu da Türkiye hakkında AB zirvesinde alınacak kararı bir ölçüde etkileyecek. Yine kısa ve uzun süreli çıkarlar arasında bir tercih yapmak mecburiyetindeyiz.