Paylaş
SOĞUK Savaş bitince, artık dış tehdit kalmadığından, Atlantik İttifakı'nın devamı gereksiz görülebilirdi. Böyle olmadı, aksine nükleer silahlara sahip bir Rusya'nın ileride yeniden tehlikeli olabileceği fikri ağır bastı. Bunun yanında, ittifakların sadece bir dış tehdide karşı oluşmadıkları, fakat mevcut bir dengeyi korumak ve üye ülkeler arasında ilişkileri düzenlemek gibi bir işlevleri bulunduğu görüşüne yer verildi. Eski Varşova Paktı üyelerinden şimdilik üç tanesinin ittifaka katılması ile Doğu Avrupa'da bundan böyle değiştirilemeyecek bir sınır çizildi. Birleşmiş Milletler etkisiz kalınca, NATO Balkanlar'da geniş çapta askeri operasyonların sorumluluğunu yüklendi.
NATO'nun Atlantik-Avrupa Topluluğu'nun dayanışması için önemi üzerinde fikir birliği varsa da güvenlik politikaları alanında ABD ile AB arasında bazen görüş ayrılıklarının belirdiği oluyor. Anti-balistik savunma konusundaki tartışma buna bir örnek. ABD, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerin birkaç yıl içinde kıtalararası füzeler geliştirmeleri olasılığından duyduğu endişe ile Alaska'da bir anti-füze sistemi konuşlandırmak kararında. Gerek Rusya, gerek AB ülkeleri böyle bir sistemin savunma eşitliğini bozacağını ileri sürüyorlar.
Avrupa Birliği'nin NATO'dan bağımsız bir savunma ve güvenlik kimliği geliştirmesi de NATO ile AB arasında bazı sürtüşmelere yol açmaktan geri kalmıyor. ABD aslında AB ülkelerinin Balkanlar'daki müdahalelerde ortaya çıkan zaaflarını gidermelerini ve bu amaçla savunma yapılarını modernleştirmelerini uzun zamandan beri istiyordu. Fakat ayrı bir kimlik söz konusu olunca, NATO askeri, entegrasyonu ile yıldızı bir türlü barışmayan Fransa'nın etkisi altında AB'nin yavaş yavaş NATO'dan kopmasından bir ölçüde kaygı hissediyor. Bu sebeple ABD, AB'nin, tek başına yürüteceği bir operasyona karar vermeden önce, Atlantik ittifakının aynı operasyonu üstlenmek isteyip istemediğini NATO Konseyi'nden sormasını öngören bir yönteme taraftardı. Ancak AB, bağımsız operasyon opsiyonunu elinde tutmak istedi.
*
AB Savunma ve Güvenlik Kimliği (ASGK) Türkiye'yi de bir hayli tedirgin ediyor. Rahatsızlık, Batı Avrupa Birliği (BAB) içinde büyük uğraşlar sonunda elde ettiği ortaklık statüsünün BAB'ın AB'ye entegre edilmesinden sonra ortaya çıkacak yeni yapı içinde geçerli olmayacağından kaynaklanıyor. Nihai karar bu ay içinde Portekiz'de toplanacak olan AB zirvesinde alınacaksa da bundan böyle AB üyeleri ile üye olmayanlar arasında BAB yöntemlerinin yerine geçmek üzere iki veya üç danışma forumu öngörülüyor. En önemli forumu, AB ile AB üyesi olmayan 6 NATO ülkesi oluşturacaklar. Danışmalar doğal olarak bu forum çerçevesinde yoğunlaşacak. AB girişeceği operasyonlar için NATO kaynaklarına ihtiyaç duyacaksa zaten daha ilk başta NATO Konseyi'ne müracaat edecek. Burada Türkiye'nin hazır bulunmayacağı tek aşama, bağımsız operasyonlar için karar aşaması. Tabii karardan sonra operasyonlara katılıp katılmamak tamamen Türkiye'nin takdirinde olacak.
Bazı AB temsilcileriyle yaptığım temaslardan, Türkiye'nin katkılarının çok önemsendiği izlenimini aldım. Türkiye'nin deniz ve hava birimleri desteklenen bir tugay tahsis etmesi de gayet olumlu karşılanmış. Türkiye'nin bugünkü ve ilerideki katkılarına büyük değer verildiği muhakkak. Ancak bu alandaki politikamızda dikkat etmemiz gereken bir nokta, yöntem tartışmalarında ölçüyü kaçırmamaktır. Üye olmadan sadece ASGK çerçevesinde üye imişiz gibi davranış bekleyemeyiz. Kaldı ki AB ile ilişkilerimizde tek konu ASGK değil. Diğer konularda aynı takip fikrini niye göstermiyoruz? AB politikamız bir bütün olarak ele alınmalı ve bu politikanın tüm unsurları arasında denge sağlanmalıdır.
Paylaş