BUNDAN bir süre önce, bir İsveç gazetesinin yayımladığı Türkiye haritasında Güneydoğu'nun ‘‘Kürdistan’’ olarak gösterilmesi büyük bir fırtına koparmıştı.
Benzer durumlarda her zaman olduğu gibi bu sefer de, tabii biraz sonra unutulmak üzere derhal İsveç'e karşı önlemler alınmasını isteyen sesler yükseliyordu. İsveç medyada eleştiri yaylım ateşine tutulurken, Stockholm Büyükelçimiz Selim Kuneralp de, bazı sözleri yanlış yansıdığı için boy hedefi olmuştu. Oysa Kuneralp bu gibi olaylarda bir büyükelçinin yapması gereken her şeyi büyük bir etkinlikle yerine getirmekteydi. Nitekim, 450.000 tirajlı Aftonbladet Gazetesi'ne gönderdiği son derece ikna edici ve çarpıcı yazı aynen yayımlandı. Batılı ülkelerde böyle bir sonuç almak o kadar kolay değildir. Kuneralp'in yazısına Hasan Pulur, 27 Mayıs tarihinde Milliyet'teki sütununda gazetecilik etiğinin güzel bir örneğini vererek çok geniş yer ayırdığı için bunun üzerinde ayrıca durmayacağım. İsveç basınında çıkan başka bir yazıya değineceğim.
* * *
23 Mayıs'ta 250.000 tirajlı Svenska Dagbladet Gazetesi'nde, ‘‘Makul Büyükelçi Kendi Ülkesinde Peygamber Olmuyor’’ başlıklı yazı dikkatle incelenmeye değer; çünkü bundan çıkarılacak önemli dersler var. Ancak yazı uzun olduğu için sadece bazı alıntıları nakledebiliyorum:
‘‘27 Nisan tarihli Aftonbladet'in turizm ekinin konusu Türkiye idi. Güzel sahillerden ve kültürden bahseden tam anlamıyla olumlu bir yazı. Ama oraya küçük bir Türkiye haritası konmuştu. Doğudaki bir bölge çizgiyle işaretlenmiş ve üzerine Kürdistan yazılmıştı. Bu olay Türkiye'de, İsveç'te birçok kişinin aklından bile geçmeyecek derecede öfke yarattı. Türkiye Parlamentosu Başkan Yardımcısı, İsveç Hükümeti'nin Aftonbladet'e karşı bir şeyler yapmasını talep etti. Türkiye'nin en büyük gazetesi Hürriyet'te harita 'skandalı' flaş haber oldu ve Aftonbladet'in 'Türkiye'nin bütünlüğüne yönelik tehdidi' televizyonda tartışıldı.
Bu durumda alıngan ülke Türkiye'nin İsveç'teki büyükelçisi ne yaptı? Ateşli bir protesto mektubu mu yazdı? Hayır, Büyükelçi Selim Kuneralp zeki bir adam ve üstelik medeni cesarete sahip. Karşılaştığım diğer bazı büyükelçilerin tersine Kuneralp, ülkesinin savunmasının ve pazarlanmasının ev sahibi ülkenin dalga boyunda yapılması gerektiğinin farkında. Bağırıp çağıran milliyetçi retoriğin Akdeniz'in kuzeyinde yalnızca alay konusu olacağını bilecek kadar Avrupa tartışma iklimini tanıyor. O tür tepkiler bizlerin gözünde bir öfkeli operet gibidir ve bu yüzden ters etki yapar. Buna Kuzey Avrupa kibirliliği denilebilir, ama bu bir gerçektir.
Büyükelçi Kuneralp bilinçli olarak dengeli bir yazı yazar (Aftonbladet, 18 Mayıs) ve sakin bir ifadeyle haritanın neden Türkiye'de böylesine çok kişiyi sarstığını izaha çalışır. 'Her ülkenin kendilerine ve diğer ülkelere bakış şeklini etkileyen bir tarihi vardır. İsveç homojen bir toplum yapısına sahiptir ve bu nedenle asla ayrılıkçılarla mücadele etme durumunda kalmamıştır' der Türkiye Büyükelçisi.
Ben burada Türkiye'nin Kürtleri ezip ezmediği veya Kürtlerin çabalarının Türk devlet bütünlüğünü tehdit edip etmediği konusuna girmiyorum. Ben sadece Stockholm'deki Türkiye Büyükelçisi'nin memleketindeki öfkenin nedenini İsveçlilerin anlamaya çalışması için Türkiye'deki politikacılardan ve gazetecilerden çok daha iyi bir iş yaptığını vurguluyorum.’’
* * *
Svenska Dagbladet'teki bu yazı, hükümet mensuplarının olduğu kadar, diplomatların da, ülkenin temel politik görüşlerinden ödün vermeden, sorunlara dengeli yaklaşımlarla ne çok şey kazanabileceklerini göstermektedir. İnfial uyandıran olaylar karşısında kim daha fazla ve daha gürültülü tepki gösterecek yarışına girmekten sakınmalıyız. Öfke dalgası içinde ileride pişman olacağımız kararlar almamalıyız. Türkiye'nin dış politikası inşallah bir gün medyatik ve duygusal tepkiler manzumesi olmaktan ve benmerkezciliğinden kurtulacak, akılcı ve makul bir zemine dayandırılacaktır. Fakat o zamana kadar tamir edilemeyecek hatalar yapılması olasılığı özellikle bugünkü koşullar altında ne yazık ki çok kuvvetlidir.