BUNDAN on yıl kadar önce, komunist sistemi devam ettiren Küba dışında, Latin Amerika, pazar ekonomisi temelinde bir gelişme sürecine artık girdiği izlenimini vermekteydi. Aradan on yıl geçtikten sonra ise çok değişik bir tablo karşısındayız.
Latin Amerika’nın önde gelen ülkelerinin birçoğunda sol partilerin iktidara gelmesi dünyada şaşkınlık ve özellikle ABD’de kaygı uyandırmaktan geri kalmadı. Politikacılar, diplomatlar ve siyaset bilimcileri bu değişimin nedenleri ve olası sonuçları ile gittikçe daha fazla ilgileniyorlar. "Foreign Affairs" dergisi de, Mayıs-Haziran sayısında, eski Meksika Dışişleri Bakanı Jorge G. Castaneda ve Michael Shifter’in 8 yıl önce Hugo Chavez’in Venezüella’da iktidara gelmesiyle başlayan gelişmeler hakkındaki makalelerine geniş yer verdi.
***
Chavez’den sonra genel olarak sol diye tanımlanan liderler birbiri ardından seçimleri kazandılar: Brezilya’da İnacio Lula, Arjantin’de Nestor Kirchner, Uruguay’da Tabaro Vazquez, Bolivia’da Evo Morales. Temmuz başındaki seçimlerde Meksika’da Lopez Obrador’un kazanma şansı kuvvetli görülüyor. Nikaragua’da Sandinista lideri Daniel Ortega’nın da bu kervana katılması olasılığı yok değil. Peru’da ise Chavez tarafından kuvvetle desteklenen Ollanta Humala rakibi eski başkan Alan Garcia’ya yenildi. Fakat Humala’nın partisi hálá Kongre’de çoğunluğa sahip.
Latin Amerika’da sol eğilimin kuvvetlenmesinin nedenleri konusunda geniş bir görüş birliği mevcut. Latin Amerika zengin ile fakir arasındaki uçurumun en derin olduğu bir kıta. Bu ekonomik ve sosyal gerçeğin yanında sembolü Peron olan popülizmin cazibesi çok kuvvetli. Castaneda, makalesinde iki farklı sol arasında bir ayırım yapıyor. Birincisi modern, açık fikirli, reformcu ve ve dünyaya açık olan sol. Ve bu sol aslında daha önceki devrin aşırı ve devrimci solunun bir uzantısı. Kendisini yenilemeyi başarmış. İkinci sol ise popülizm geleneğinden ilham alan ulusalcı, şamatacı ve dar görüşlü sol. Birincisi Sovyet ve Küba modellerindeki büyük zaafların farkında. İkincisi fütursuzca o modellerden esinlenmeyi sürdürüyor.
***
Shifter’e göre, Chavez, renkli kişiliği ve ABD karşıtlığının bayraktarlığını yapması ile ilgi topluyorsa da gerçekte başarılı bir lider sayılamaz. Başkanlığa gelişinden beri Venezüella’nın ekonomisi hiç büyümedi. 1998 ile 2005 yılı arasında Venezüella’nın parası %292 oranında değer kaybetti. Fakirlik azalmadı, aksine daha fazla yayıldı. Chavez ilkönce askeri bir darbe yapan, bu yüzden hapiste yatan ve arkasından seçimle işbaşına gelmiş bir lider. Bugün de silahlı kuvvetlere bağlı bir yönetimin başı gibi davranıyor. Petrol fiyatlarındaki tırmanışla artan gelirlerini ülke içinde değil, Latin Amerika’nın diğer ülkelerindeki taraftarlarının finansmanı için kullanıyor. Sürekli mali sıkıntı içinde olan Küba’ya günde ücretsiz 90,000 varil petrol sevk ediyor. Morales’e gelince o şimdilik Chavez’den de aşırı bir tutum içinde. 1996’da gaz sektörünün özelleştirilmesi ile Bolivya’ya yabancı sermaye akımı başlamış ve bu sayede Bolivya Latin Amerika’da en fazla gaz rezervine sahip ikinci ülke haline gelmişti. Morales şimdi yabancı şirketlerin mülkiyetindeki rezervleri ve tesisleri devletin mülkiyetine geçiriyor.
***
Latin Amerika’da en iyi model Şili. Son seçimleri kazanan Michelle Bachelet 16 yıldan beri iktidarda bulunan ılımlı bir sol partiye mensup. Bu partinin politikaları sayesinde ekonomi yüksek oranda büyüdüğü gibi altyapı kuvvetlendirildi, fakirlik azaltıldı ve eğitim reformu gerçekleştirildi. Latin Amerika gözlerini Küba’ya, Venezüella’ya veya Bolivya’ya değil, Şili’ye çevirmelidir.