KIBRIS ’ın tek başına, fakat hukuken bütün Kıbrıs’ı temsil ederek AB’ye üye olmasının komplikasyonları gittikçe daha belirli hale geliyor.
Şayet 24 Nisan referandumunda KKTC halkı Annan planına Rumlar gibi hayır demiş olsaydı AB bakımından sorun daha basit olacaktı, çünkü Kuzey Kıbrıs’ın tecridine son verilmesi ve ona ekonomik yardım yapılması gündeme gelmeyecekti. Kıbrıs Türkleri referanduma evet deyince AB onlara karşı moral bir yükümlülük altında kaldığından Kuzey Kıbrıs ile mali ve ticari ilişkiler geliştirecek bir önlemler paketi hazırlamasını Komisyon’dan istedi. 7 Temmuz’da açıklanan paket Kuzey Kıbrıs’a 2004-2006 yıllarında 259 milyon Euro tutarında bir mali yardım yapılmasını ve AB ile Ada’nın kuzeyi arasında direkt ticaret bağları kurulmasını öngörüyor. Mali yardıma ilişkin öneriler hakkındaki karar AB Parlamentosu ile danışıldıktan sonra 25 üyelik Konsey’de ittifakla alınacak. Ticari düzenlemeler için ise Konsey’in nitelikli çoğunluğu yeterli olacak. Güney Kıbrıs’ın başlıca itirazı esasen ticari pakete yönelik. Kuzey Kıbrıs’ın ‘üçüncü ülkeler’ kapsamında ele alınmış olmasına şiddetle itiraz ediyor. Yunanistan’ın da desteği ile Konsey’in AB Adalet Divanı’ndan istişari görüş istemesini sağlayarak işi geciktirmek peşinde.
* * *
Komisyonun önerileri aslında beklentilerin bir hayli altında. Üstelik yetki alanına girmediği için Komisyon Kuzey’deki deniz ve hava limanlarının uluslararası ulaşıma açılması konusunu açıkta bırakmış. Fakat yine de öneriler bir ilk somut adım sayılmalıdır. Referandumdan beri fazla gelişme olmadığını, BM Güvenlik Konseyi’nin de tamamen hareketsiz kaldığını unutmamak gerekir. Türk tarafı Konsey’den Kuzey Kıbrıs’a uygulanan ambargoların kaldırılmasını talep eden ve Annan planına kuvvetli destek veren bir karar bekliyordu. Konsey ise üyeleri arasında oydaşma olmadığından Genel Sekreter’in sunduğu raporu benimsediğini bile not edemedi.
* * *
Bu durumda KKTC ve Türkiye ne yapabilirler? KKTC tabii her şeyden önce yeni seçimlerle istikrarlı ve tutarlı bir politika güdebilecek bir hükümete kavuşmalıdır. Türkiye’ye gelince, AB ile müzakerelerin başlamasına kadar pro-aktif bir tutum içine girmekten haklı olarak çekiniyor. Ancak bu, Türkiye’nin, hem üyelik sürecinde AB ile olumlu bir ortam yaratılmasına ve hem de Kuzey Kıbrıs’a daha fazla destek verilmesine katkıda bulunacak hiçbir girişimde bulunamayacağı anlamına gelmez. Örneğin Türkiye Kıbrıs’tan bir miktar kuvvet çekmenin mümkün olup olmadığını araştırabilir. Halen Güney’de 15.000 kişilik bir Rum ordusu ve 2000 kişilik bir Yunan kuvveti var. Kuzeyde ise Türk kolordusunun mevcudu 30 ile 35.000 arasında. Ayrıca KKTC güvenlik kuvvetlerinin miktarı 5000 civarında. Güvenlik dengesi açısından beş bin askerin geri çekilmesi herhalde büyük bir sakınca yaratmaz. Politik bakımdan ise bazı tereddütler olabilir, Güney Kıbrıs artık AB üyesi olduğuna göre çekilecek kuvvetlerin gerekirse tekrar adaya gönderilmesinde zorluk çıkabileceği düşünülebilir. Türkiye risk hesabını doğru yapmalı, fakat zamanlaması iyi ayarlanmış yaratıcı açılımların avantajlarını gözardı etmemelidir.