Kutupsuz dünya

IRAK savaşındaki başarısızlık, doların değerinin erimesi, petrol fiyatlarının durmadan yükselmesi, Hindistan ve Çin’in ekonomik alandaki muazzam hamleleri gibi nedenlerle ABD’nin gittikçe güç kaybettiği ve dolayısıyla dünyada tek kutupluluğun artık sonuna yaklaşıldığı fikri oldukça yaygın.

Fakat tek kutupluluğun yerine çok kutupluluğun geçeceğine de pek ihtimal verilmiyor.

Daha çok kutupsuz bir dünya alternatifi üzerinde duruluyor.

Bu düşünceyi savunanlar arasında bulunan New York’taki Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haas, "Foreign Affairs" dergisinin son sayısındaki yazısında, bugün artık dünyada birçok güç merkezleri bulunduğunu ve bunların hepsinin de ulus devlet olmadıklarını vurguluyor.

Ona göre şekillenmekte olan uluslararası sistemde ulus devletler artık güç tekelini ellerinden kaçırmışlardır.

Küresel veya bölgesel örgütler, devlet otoritesi dışındaki kuruluşlar, topluluklar ve gruplaşmalar, küresel şirketler ve sivil toplum örgütleri gittikçe bağımsız güç merkezleri oluşturmaya başlamışlardır.

* * *

Yeni oluşumda dahi ABD’nin daha uzun yıllar askeri alanda üstünlüğü muhafaza edeceği kuşkusuzdur.

14 trilyon dolarlık milli geliriyle ABD, halen Irak ve Afganistan savaşları için yaptığı masraflar dışında, savunma bütçesine her yıl 500 milyar dolar tahsis edebiliyor.

12 bin nükleer başlığa ilaveten hiçbir ülkenin görünebilir bir istikbalde ulaşamayacağı bir deniz ve hava gücüne sahip.

Ne var ki Irak savaşı, Amerika’nın karar kuvvetleri bakımından kırılganlığını açıkça gösterdi.

1974’te mecburi askerliğe son verilmesinin, bu zaafın belli başlı nedenlerinden birini teşkil ettiği söylenebilir.

Gönüllü askerlerden oluşan kuvvetlerin yeterli miktarda olmaması, kontrat altındaki gönüllülerin büyük kısmının tekrar tekrar Irak’a gönderilmesini gerektirmiş, bu durum ister istemez ciddi moral bozukluğuna yol açmıştır.

Kore’de ve daha sonra NATO’da 1950’lerde başkomutanlık yapmış olan General Matthew Ridgway, ölümünden kısa bir süre önce, gönüllü ordunun uzun vadeli sakıncalarına dikkati çekmiş, cephede çarpışan bir ordunun milletin sinesinden çıkmış bir ordu olması gerektiğini söylemiş, aksi takdirde milletin girişilen savaşa ilgisiz kalacağını ileri sürmüştü.

Nitekim mecburi askerliğin yürürlükte olduğu Vietnam savaşında ABD kamuoyunun tepkisi, Irak savaşına gösterilen tepkiden çok daha güçlü ve etkiliydi.

ABD’nin artık bundan sonra mecburi askerliğe geri dönmesi söz konusu olamayacağına göre, Irak savaşı çapında bir savaşı tekrar göze alması beklenemez.

Ekonomik alanda ABD’nin karşılaştığı rekabet çok daha çetin.

ABD halen dünya milli gelirinde yüzde 25 payı eline bulunduruyor, fakat Çin ve Hindistan gibi ülkeler daha süratle büyüdüklerinden bu payın azalması kaçınılmaz olacak.

Genellikle Asya’nın devlerinden ve Rusya’dan bahsedilirken AB’nin ekonomik gücü küçümseniyor.

Oysa özellikle, EURO bölgesi 2000 yılından beri yüksek bir büyüme hızı içinde.

ABD’nin aksine sürdürülebilir bir sağlık ve emeklilik sistemleri geliştirmeyi başarmış.

Dış ticaret fazlası 2007 yılında 30 milyar doların üstünde gerçekleşmiş.

Dünyadaki yabancı yatırımların yüzde 50’sini çekebiliyor.

ABD ile kıyaslanırsa başlıca zayıf noktası demografi. ABD geniş çapta göç kabul ederek demografik dinamizmini koruyabiliyor.

* * *

Kutupsuz bir dünya, daha güvenli ve daha istikrarlı olabilecek mi?

Bu soruyu yanıtlamak zor.

Fakat bölgeler içinde kuvvet dengelerinin daha büyük önem kazanacağı söylenebilir.

Belki bölgelerde bir veya birkaç hákim güç belirecek ve onlar o bölgelerin kaderinde temel rolü üstlenecekler.

Türkiye’nin en istikrarlı bölgeyi teşkil edecek olan Euro-Atlantik sistemindeki mevkiini, AB üyeliğiyle bir an önce sağlamlaştırmasında sayılamayacak kadar yarar var.

Milli çıkarlarımızı, yalnız bugünün değil, yarının perspektifleri açısından da değerlendirmeliyiz.
Yazarın Tüm Yazıları