BAŞBAKAN Erdoğan’ın Diyarbakır’da ‘Kürt sorunu’ demesi günlerdir tartışılıyor. Kelimelere ve deyimlere her nedense çok önem atfediyoruz, bunların arkasında gizli anlamlar olduğuna inanıyoruz ve onları deşifre etmek için inanılmaz bir çaba harcıyoruz.
9’uncu Cumhurbaşkanı Demirel de ‘Kürt realitesini tanıyoruz’ demişti. İlk bakışta ikisi de aynı kapıya çıkar. Fakat öyle değilmiş. Sorun demek realite demekten daha tehlikeliymiş. Oysa aksi de iddia edilebilir, çünkü sorun çözülebilir veya aşılabilir, realite ise ancak kabul edilebilir, değiştirilemez, sofizmin sınırı yok!
* * *
Bir Kürt meselesinin mevcudiyetini görmezlikten gelmek mümkün mü? PKK terör örgütü militanlarını kimler arasından topluyor? Bütün medya şu anda hangi konuyu enine boyuna irdeliyor? Kuzey Irak’ta bağımsız veya bağımsızlığa yakın otonom bir Kürt devleti kurulmasına niçin karşı çıkıyoruz? Evet, hem Ortadoğu ve hem de Türkiye boyutu olan bir mesele ile karşı karşıyayız ve ancak gerçekçi bir teşhis koyarsak bu meseleyi çözümleyebiliriz.
Başbakan hem bunu yapmış ve hem de tek devlet, tek ulus ve tek bayrak diyerek çözümün parametrelerini gayet iyi çizmiştir. Problem Başbakan’ın hangi sözcüğü doğru veya yanlış kullandığı değil, fakat ortaya koyduğu çözüm vizyonunun nasıl gerçekleştirileceğidir. Bu vizyon zaten yeni de değildir, fakat Başbakan çok yerinde ve dengeli bir şekilde ve tonda ona kuvvetli bir ivme vermek istemiştir.
Bugün yeniden yoğunlaşan PKK terörü ile mücadele kuşkusuz asıl önceliği taşıyor. Irak’ın kuzeyinden sızmaların önlenememesi bu mücadeleyi zorlaştırıyor. ABD ile yapılmakta olan yüksek düzeydeki askeri temasların Irak’taki PKK militanlarına karşı askeri bir harekáta imkán verip vermeyeceği belli değil. Fakat ABD hiç değilse Irak’ta PKK’nın finansman ve lojistiğini engelleyecek önlemler alabilir.
* * *
PKK’nın gelirlerinin önemli kısmını uyuşturucu madde, akaryakıt ve insan kaçakçılığından sağladığını biliyoruz. Habur kapısındaki keşmekeşin bu gelirlerin oluşmasına ne ölçüde katkıda bulunduğunun araştırılmasında da mutlaka yarar vardır. Diğer taraftan Türkiye bugün yalnızca PKK terörünün değil, fakat birkaç gün önce yapılan tutuklamaların gösterdiği gibi El-Kaide yönetimli veya ilhamlı terörün de hedefidir. Bu iki terörün amaçları farklı ise de operasyonel hedefleri bazen örtüşüyor, örneğin her ikisi de turizmi baltalayacak eylemlere yöneliyorlar. Dolayısı ile terörle daha etkin mücadele için zaruri ise mevzuat değişikliklerine gidilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Bu alanda AB ülkelerinden daha geride kalmak için bir neden yoktur.
* * *
PKK terörü ile mücadelenin sadece güvenlik önlemleriyle başarılamayacağını başta askerler söylüyorlar. Genelkurmay İkinci Başkanı, geçen ay düzenlediği basın toplantısında örgüt üyelerinin daha çok eğitimsiz ve işsiz gençlerden oluştuğunu, terörü önlemenin eğitim seviyesini yükseltmekten ve istihdam sorununa çare bulmaktan geçtiğini vurgulamıştı. Aynı zamanda suça karışmamış örgüt üyelerini kapsayacak bir hukuki düzenleme ihtiyacını dile getirmişti.
‘Kürt meselesi’nin çözümünün bazı unsurları bunlar. Kuşkusuz aynı zamanda bireysel ve demokratik hakların geliştirilmesi lazımdır. Ancak hükümet ne yaparsa yapsın, Kürt kökenli politikacılar PKK’ya karşı açıkça cephe almadıkları ve etnik milliyetçiliği desteklemekten vazgeçmedikleri sürece sonuç alınması çok güç olacaktır.