Paylaş
Birkaç gün önce hükümet adına verilen resmi bir demeçte, Türkiye'nin en az G-8 üyeleri kadar Kosova siyasetinde aktif bir rol alması gerektiği belirtiliyordu. Her ne kadar bu iddia biraz abartılı ise de, ülkemizin bundan böyle Kosova'nın ve Balkanlar'ın istikbalini çizecek politikaların üretilmesinde ve uygulanmasında ön safta yer alması mutlaka sağlanmalıdır.
***
Türkiye, üslerini NATO uçaklarına açmış, hava operasyonlarına katılmış, Kosova'daki NATO gücüne bin kişilik bir birlik tahsis etmiştir. Makedonya'da 20.000 mültecinin barındığı kampların yönetimini üstlenmiş, bir o kadarına kendi ülkesinde kucak açmıştır. Balkanlar, Türkiye'nin Avrupa ile ulaşım yolları üzerindedir ve bölgedeki birçok ülkede Türk azınlıkları mevcuttur. Bölge içindeki dengeler ve bölge dışı ülkelerin bu dengeleri etkileme çabaları Türkiye'yi ilgisiz bırakamaz. Kosova'da savaşın sona ermesi ile beraber, Hazar Havzası petrol ve gazının Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara aktarılması projelerini etkileyebilecek bir Transbalkan boru hattından söz edilmeye başlanması, bu çabalara çarpıcı bir örnektir. Türkiye, Balkan politikasının parametrelerini ve güdülecek taktikleri büyük bir dikkatle saptamakta gecikmemelidir.
Diğer NATO ülkeleri için olduğu kadar, Türkiye için de Kosova'da barış ve güvenliği sağlama misyonu çetin bir sınav olacaktır. Daha önce Bosna'ya gönderdiğimiz kontenjan, örnek davranışı, onarım çalışmaları, sosyal programları ve personelinin Sırp-Hırvat dilini bilmesi ile NATO komutanlarının takdirini ve mahalli halkın sevgisini kazanmıştır. Kosova'da da birliğimizin aynı performansı göstereceği kesindir, fakat orada riskler çok daha fazla olacaktır. Sırplar'ın bazı gerilla ve sabotaj operasyonlarına girişmeleri ihtimali küçümsenemez. Diğer taraftan ağır silahlarını teslim etmeyi ve üniformalarını çıkarmayı kabul eden UÇK'nın bir nevi ihtiyat ordusu oluşturarak askeri ve siyasi rol oynamak ihtirası sürmektedir ve bu alanda kendisine çok yakın hissettiği Türkler'den sempati ve destek bekleyecektir. Bu hassas konuda çok temkinli davranmak gerekecek.
Kosova'daki Türkler'in hak ve çıkarlarını korumak da kuşkusuz önceliklerden biridir. Ancak resmi demeçlerde hak eşitliğinden bahsedilmesi düşündürücüdür. Eşit hakların kapsamı belirtilmemiştir. Vaktiyle Arnavutlar'ın Türkler'i asimile etme politikaları bazı gerginliklere yol açmıştı. Türk kökenliler için geleneksel azınlık haklarının ötesinde, özellikle siyasal haklar istenirse yine aynı sorunlar yaşanabilir. Taleplerimizin nitelik ve boyutlarını dikkatle tespit etmeliyiz.
***
Politikamızın üzerinde asıl dikkatle durulması gereken yönü, Kosova'nın müstakbel statüsü ile ilgilidir. Fiili durum ister istemez ya süresiz uluslararası protektoraya veya bağımsızlığa götürmektedir. Aslında Kosova'nın bağımsızlığı ve hatta Arnavutluk'la birleşmesi, Türkiye'yi fazla rahatsız etmez. Buna karşılık diğer Balkan devletleri bölgede sınırların değişmesi sürecinin başlamasından büyük endişe duyuyorlar ve bu duyarlılıkları kısmen Türkiye'nin emel ve niyetleri hakkındaki saplantılardan kaynaklanıyor. Politikamızın ayarlanmasında bu noktayı göz önünde tutmalıyız.
Nihayet Sırplar'a karşı siyasetimizi yeniden değerlendirmeliyiz. Miloseviç iktidarda şimdilik kalsa bile, Amerika'nın topyekûn ambargo siyasetinden ziyade, insancıl nedenlerle ve muhalefeti kuvvetlendirerek demokratik süreci kolaylaştıracağı için bir ölçüde Belgrad'a açılımı yeğleyen AB politikasına meyletmeliyiz. Irak'ta yapılan hata tekrar edilmemelidir.
Paylaş