Paylaş
KKTC'nin bir süredir içinde bulunduğu siyasal, ekonomik ve sosyal bunalım karşısında Ankara'dan öğüt ve uyarılar birbirini takip ediyor. Başbakan Ecevit, ekonomik ve mali politika alanında Türkiye'de bol bol yapılan hataları unutarak KKTC'yi, ekonomisini daha iyi yönetmeye davet ediyor. Fakat iş bu kadarla kalmıyor. 30 Temmuz tarihinde bu gazetede çıkan habere göre, Başbakan Eroğlu'nu son seçimden önce cumhurbaşkanlığına adaylığını koymaktan vazgeçirmeye uğraşmışız. Şimdi de hükümeti istifa ettirerek bir teknokratlar hükümeti kurdurmak istiyormuşuz. Bağımsızlığının tanınması için bu kadar çaba harcadığımız KKTC'nin egemenliğine ne güzel saygı gösteriyoruz!
***
KKTC'deki buhranın çeşitli yönleri var. Polisin sivilleştirilmesi için yapılan çağrılara Güvenlik Kuvvetleri Komutanı General Özeyranlı'nın tepkisi, Kıbrıslı politikacılar ile Türk askeri makamları arasında bir tartışma şeklinde takdim edildi. Oysa işin niteliği farklı. Özeyranlı Türk ordusunun bir mensubu, fakat Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri'ne tefrik edilmiş. KKTC Başkanı'na ve Başbakan'a karşı sorumlu. Dolayısıyla Güvenlik Kuvvetleri Komutanı'nın şahsında Türk ordusunu görmek doğru değil. Polis, Güvenlik Kuvvetleri'ne bağlı, fakat adli işlemlerde KKTC Başsavcısı'ndan emir alıyor.
***
Bankaların iflası yüzünden zarara uğrayan mudilerin meclisi basmaları olayında provokasyon olduğu muhakkak. Zaten meclisin içine kadar girenler militanlardan oluşmuş. Bunlar arasında aşırı sendikacıların ve komünist AKEL partisinin Kıbrıslı Türk uzantısını temsil edenlerin başrolü oynadığı anlaşılıyor. Bazı gazetecilerin Rumlar hesabına casusluk yaptıkları yolundaki iddiaların geçerli olup olmadığı ise ancak başlatılmış olan yargı süreci sonunda anlaşılacak. Bu konuyla ilgili olarak Türkiye ve KKTC'de devlete karşı suçlarda izlenen usullerin farklı olduğu hatırlanmalıdır. KKTC'de adli yöntemler ve gelenekler değişik, savcılar genellikle resen değil, fakat şikáyet üzerine harekete geçiyorlar. Bölücülük ve köktendincilik gibi tehlikeler olmadığı için özel bir mevzuat da yok.
***
Bankalar meselesine gelince, KKTC Hükümeti'nin ciddi hatalar yaptığı anlaşılıyor. Türkiye'dekinin aksine KKTC'de mevduatların tamamı garanti altında değil. Devlet ancak 7 bin İngiliz Lirası'na kadar garanti veriyor. Fakat, birbiri ardından iflaslar başlayınca hükümet, Türkiye'nin muhalefetine rağmen, mudilere bütün alacaklarını ödemeyi vaat etmiş ve bu vaat krizi büsbütün körüklemiş. Ankara bu parayı ödememekte prensip bakımından kuşkusuz haklı, fakat mudilerin de Türkiye'deki uygulama ışığında kendilerini mağdur hissetmeleri anlayışla karşılanmalıdır. Şimdi, Lefkoşa'ya gönderilen Türk uzmanlar, vergilerin ve kamu hizmetleri ücretlerinin artırılmasını da öngören bir istikrar paketi üzerinde çalışıyorlar. Bu çerçevede ekonomiyi canlandıracak yardımlar yapılması planlanıyor.
***
KKTC her alanda Türkiye'nin desteğine muhtaç. Yine de onun içişlerine müdahale ettiğimiz izlenimini vermemeye büyük özen göstermeliyiz. Aksi yönde davranış, Kıbrıs sorununun çözümü için ileri sürdüğümüz tezleri çok fena çürütür. Diğer taraftan KKTC vatandaşlarının istikballeri bakımından endişe beslemeleri yadırganamaz. Sürekli çözümsüzlük olasılığı yavaş yavaş herkesi ürkütmeye başladı. Dikkat etmemiz gereken bir diğer nokta, Kıbrıs Türklerine yaptığımız yardımları her dakika başlarına kakmamaktır. Tümü zaten yılda yüz milyon dolar tutuyor, fakat buna karşın Kuzey Kıbrıs'a ihracatımız 300 milyon dolar civarında. En yapılmayacak şey, politik çekişmelerde taraf tutmaktır. Bütün Kıbrıslı Türkleri kucaklayan bir tutum içinde olmalıyız. Anayasanın değiştirilmesini ve başkanlık sisteminin kabulünü teşvik etmek veya yeni bir hükümet modelini dayatmak, hataların en vahimi olur.
Paylaş