Kimlik kavramı

ÜLKEMİZDE bir kelime ve kavram fetişizmi olduğu inkár edilemez. En kritik sorunları tanımlamakta bile bazen zorlanıyoruz.

‘Kürt meselesi’ deyimi kuvvetli itirazlarla karşılaşıyor. ‘Güneydoğu meselesi’ deseniz, onun da kaygı verecek belirgin coğrafi anlamı var. Peki, ne diyeceğiz, belli değil.

Son günlerdeki üst kimlik-alt kimlik tartışmaları da yeniden görüş ayrılıklarını alevlendirdi. Aslında bu tartışmalar yeni değil. ‘Türkiye vatandaşlığı’ tezi daha önce hem de en yüksek siyasi düzeyde ifade edilmişti.

* * *

2004 Ekim’inde Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun(BİHDK) ‘Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar’ konusundaki raporunda da üst kimliğin ‘Türkiyelilik’ olması gerektiği; çünkü Anayasa’nın 3’üncü maddesindeki ‘milletin bütünlüğü’ prensibi ışığında ‘Türk’ teriminin aynı zamanda bir etnik grubu tanımladığı ileri sürülmüştü.

Şimdi de ‘Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür’ hükmünü içeren 66’ncı maddenin değiştirilmesi isteniyor. Varsayalım ki değiştirildi, Anayasa’nın değiştirilemeyecek hükümlerinden biri olan 3’üncü madde yine yerinde kalacak.

Aynı nitelikte bir de 2’nci madde var. O da cumhuriyetin Atatürk milliyetçiliğine bağlılığını vurguluyor. Dolayısıyla 66’ncı maddeyi değiştirmek hukuki bakımdan da hesaplanan sonucu vermeyecek. Kaldı ki görünebilir bir istikbalde bu maddeyi değiştirmek siyasi bakımdan zaten imkánsız.

* * *

BİHDK raporu üzerine yazdığım bir yazıda belirtmiştim: ‘Millet kavramı sadece etnik ve dini birliğe dayanmaz; bir tarihi süreç içinde oluşan, geniş anlamda çıkar ve kültür birliği içinde bulunan, ortak geleneklere sahip bir toplumu tarif eder. Raporun iddia ettiği gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda üst kimlik Osmanlılık iken sonradan Türklük olarak belirlenmesinin alt kimlikleri yabancılaştırdığı savı da inandırıcı sayılamaz.

Yalnız Türkiye’de değil, üniter olsun veya olmasın diğer devletlerde de milletin bütünlüğü prensibi esastır. Türkiye vatandaşı olanlara Türk denmesinden daha tabii bir şey olamaz. Ama bir Boşnak veya bir Kürt kökenini ön plana çıkartarak ‘Ben Boşnağım’ veya ‘Ben Kürdüm’ derse bunu da mesele yapmamak gerekir.’

Bu kanaati bugün de muhafaza ediyorum ve Anayasa ile ilgili tartışmaları gereksiz ve mesnetsiz buluyorum. Bunların kutuplaşmayı derinleştirmekten başka bir şeye yaramayacağını düşünüyorum.

* * *

Kürt meselesine çözüm ararken, soyut tartışmalardan çok somut kültürel, ekonomik ve sosyal politikaları ön plana çıkarmak daha doğru olur. Cumhuriyetin ilk devirlerinde, hatta İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar asimilasyon politikasının bir dereceye kadar mantığını anlamak mümkündü. Fakat bu politika yürütülememiştir, iflas etmiştir.

Bugün amacımız kimlik tanımını reddetmeyen, kültürel haklara sadece prensipte değil uygulamada da saygı gösteren, Güneydoğu’daki fakirliğe ve işsizliğe etkin çareler arayan, eğitim sorununu süratle çözecek bir politika üretmek olmalıdır. Bölge halkına aynı zamanda ülkenin yönetimine katıldıkları inancı verilmeli, seçimlerde yüzde 10 barajı aşağıya çekilmelidir.

Bölgede devlete güveni tesis etmek, bu güveni sarsacak nitelikte algılanan olayların şeffaflıkla bir an önce aydınlatılmasını sağlamak kuşkusuz önceliklerden biridir. Ancak devlet kurumları ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar, Kürt politikacılar PKK’ya bağımlılıklarından kurtulmadıkları takdirde bütün çabaların heba olması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları