TOPLUMLARARASI çatışmalar ve 1974 askeri müdahalesi nedeniyle Kıbrıs'ın toplam nüfusunun neredeyse yarısı gayrimenkullerini terk etmek mecburiyetinde kaldı.
Bu yüzden mülk sorunu kuşkusuz Kıbrıs meselesinin en çetin ve karmaşık bir unsurudur. Konunun iki yönü var: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) görülen davalar ve Annan planında öngörülen çözüm formülleri. Bunlar arasında kaçınılmaz olarak bir etkileşim de mevcut.
Kuzey Kıbrıs'taki mülkünü kullanamadağını ileri sürerek 1998'de Titina Loizidu'nun yaptığı başvuru üzerine AİHM, Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkûm etmişti. Türkiye ise şimdiye kadar Kuzey Kıbrıs'taki tasarruflardan sorumlu olmadığı görüşünde ısrar ediyor ve AİHM'nin kararına uymayı reddediyordu. Fakat, son günlerde faizi de kapsayan bir milyon dolarlık ödemeyi KKTC vasıtasıyla ekim ayında yapacağını Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne bildirerek politikasında köklü bir değişikliğe gitti. Türkiye'yi yeni bir tutuma sevk eden nedenlerden biri AİHM'de Loizidu davası emsaline dayanan 3 bin kadar başvurunun birikmesidir. İkinci bir neden, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi'nin Türkiye'yi hálá Ukrayna ve Arnavutluk gibi ülkelerin yanı sıra gözetim yöntemi altında tutması ve bu durumun AB üyelik sürecini olumsuz etkileyebileceğidir.
***
Türkiye'nin yapacağı ödeme Avrupa Konseyi ile varılan uzlaşmanın bir parçası. AİHM önündeki 3 bin dava ve bundan sonraki başvurular KKTC tarafından bir kanunla oluşturulan bir yerel kurula havale edilecek. Kurula başvuranlar tazminat karşılığında gayrimenkulleri üzerindeki haklarından feragat edecekler. Ayrıca Loizidu gibi mülklerini kullanamadıkları yıllardaki zararları karşılanacak. Faizler 1974'ten itibaren değil, fakat Türkiye'nin AİHM'nin mecburi yargısını kabul ettiği 1990 yılından başlayarak hesaplanacak. Tabiatıyla bütün bu sürecin uygulanabilmesi, AİHM'nin varılan uzlaşmayı benimsemesine bağlı. Diğer taraftan davaların Kuzey Kıbrıs'ta görülmesi, KKTC'nin tanınması anlamına gelmeyecek. AİHM 2001 Mayıs'ında Güney Kıbrıs'ın başvurusu üzerine aldığı kararda, Uluslararası Adalet Divanı'nın 1971 yılında o tarihte Güney Afrika'nın egemenliği altında bulunan Namibya'daki yerel mahkemelerin yargı yetkisiyle ilgili istişari görüşüne dayanarak bu sonuca esasen varmıştı. Türkiye'nin toplam olarak yapacağı ödemenin boyutunu bugünden hesaplamak kolay değil. Loizidu'ya sadece mülkünü kullanamaması nedeniyle uğradığı zararın tazmini için AİHM, 700 bin dolar takdir etmişti. İşin içine şimdi mülkün bedelinin ödenmesi de giriyor. Bütün gayrimenkuller aynı büyüklükte değil. Yine de davacı başına ortalama 500 bin dolar ödeneceğini varsayarsak, 3 bin davacıya 1.5 milyar dolar ödemek gerekecek. 20-30 bin kadar olası davadan söz edildiğine göre bu meblağ 20-30 milyar dolara kadar çıkabilecek. Aşağı yukarı IMF'ye borcumuz kadar! Çok parlak bir perspektif değil, fakat hiç değilse yeni yöntem bize birkaç yıl vakit kazandıracak. Bu süre içinde bir çözüme varılabileceği umuluyor. Unutulmamalıdır ki Annan planı kabul edilmiş olsaydı AİHM'deki bütün davalar düşecekti.
***
Annan planında gayrimenkuller için öngörülen çözümün başlıca noktaları şunlar: Güney Kıbrıs'a bırakılacak bölgeler dışında gayrimenkullerin eski sahiplerine iadesi bir sınırlamaya tabi. Kuzey'de onlara ait bulunan arsa ve evlerin % 10'undan fazlası iade edilmeyecek. Bu çerçevede en fazla 15 bin Türk beş yıl içinde başka evlere taşınacak. Güney'de tapusu olan bir Türk bunun değeri Kuzey'de halen sahip bulunduğu gayrimenkulün değerinin % 50'si veya üstünde ise gayrimenkulünü muhafaza edecek, Kuzey'deki gayrimenkulünü önemli ölçüde tamir etmiş veya yenilemiş olan da yerinde kalacak. Kıbrıslı Rumlar 20 yıldan aşağı olmayan süreler için Kuzey'deki evlerini Türklere kiralayabilecekler. Tazminat karşılığında gayrimenkuller üzerindeki haklardan vazgeçilmesi, vergi muafiyeti gibi önlemlerle teşvik edilecek. Finansman sorununa gelince, BM Genel Sekreteri Annan, planı reddedilmeden önce bir uluslararası katkı konferansı öngörüyordu. Oysa Kıbrıs'ta çözüm olmadığı takdirde Rumlara ödenecek tazminatın bütün yükünü Türkiye üstlenmiş olacak.
Türkiye iki opsiyon arasında gecikmeden karar vermelidir. Fazla vakit yok.