BU satırları yazarken Kıbrıs hakkında iyimser ve karamsar rüzgárlar aynı anda esiyor.
Ne var ki, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ı çarşamba gecesi CNN TÜRK'te dinledikten sonra çözüm konusunda karamsar olmamak çok zor. Denktaş ilk defa olarak Türk hükümeti ile görüş ayrılıklarını bu kadar netlikle vurguladı. Türk hükümetine ağır eleştiriler yöneltti. Aralarında artık bir güven bunalımı bulunduğunu gizlemedi.
Annan Planı'nın yalnız bazı kritik noktalarına değil, temel felsefesine itiraz ettiğini, Bürgenstock'taki dörtlü toplantı ve zirveden herhangi bir olumlu gelişme beklemediğini de tekrar tekrar söyledi. Konuşması adeta referandumda KKTC halkını aleyhte oy vermeğe davet eden bir manifestoydu.
Türk medyasından çok şikáyet etti, fakat kampanyasını en etkili şekilde bu medya aracılığı ile yürüttüğü ve yürüteceği de bir gerçek.
* * *
Türkiye tarafında da ciddi tereddütler var. Özellikle Annan Planı'nın öngördüğü çözümde, Kıbrıslı Türkler lehindeki istisnaların AB Adalet Divanı'nda (AD) geçersiz addedilmesini önleyecek tatminkár bir hukuki formül henüz bulunamadı. Türkiye, istisnalara ilişkin hükümlerin, ancak AB birincil hukuku niteliğini kazandıkları takdirde garantiye bağlanmış sayılabileceklerini düşünüyor.
Bu nedenle bütün üye ülkeler parlamentolarınca ve Avrupa Parlamentosu'nca onaylanmalarını istiyor. Nisan 2003'ten önce anlaşmaya varılsaydı bu süreç otomatik olacaktı.
Bugünkü aşamada 1 Mayıs'a kadar parlamentoların onayını almak imkánsız. AB kabul etse bile işlemlerin 1 Mayıs'tan sonra yürütülmesinin rizikoları ise aşikár.
* * *
Her neyse, şimdiki halde AB'nin bazı çıkış yolları aramayı sürdürdüğünü Verheugen, Brüksel'de Başbakan'a bildirdi. AB galiba tam hukuki garanti yerine yarı hukuki yarı siyasi bir garanti öngörüyor. 2002 Kopenhag Zirvesi kararlarının istisnalar ile ilgili paragrafı, Güney Kıbrıs Katılım Antlaşması'nın 10'uncu protokolünde zikrediliyor.
Protokol birincil hukuka dahil. AB buna dayanarak konseyin alacağı kararları AD'nin kolay kolay değiştiremeyeceği noktasından hareket ediyor. İstisnaların kalıcılığı konusunda, belki de, mümkünse, AD'nin istişari görüşü alınır.
Türkiye'ye gelince, birincil hukuk meselesi sağlam bir teminata kavuşturulamazsa, New York mutabakatının koşullarının gerçekleşmiş olmayacağı kanaatini taşıdığını açıkça ifade etti.
* * *
Bir yol kazası olmadan referanduma kadar gidilebildiğini varsayalım. Denktaş tutumunda 180 derecelik bir dönüş yapmadıkça, KKTC halkının aleyhte oy vermesi ihtimali oldukça yüksek.
Türkiye Başbakanı'nın referandum kampanyasında Denktaş'ın görüşlerine karşı çıkması da pek beklenemez. Bu durumda AB müzakere tarihi açısından Türkiye'yi tek kurtaracak gelişme, Rumların referandumda Annan Planı'nı reddetmeleri olur.
Güney Kıbrıs siyasi partilerinin Türkiye'ye böyle bir iyilik yapmalarını Denktaş da beklemiyor.
Çözümsüzlüğün sorumluluğunu Türk tarafı yüklenirse ne gibi sonuçlar doğacağını artık gayet iyi biliyoruz. Her şeyden önce unutmamak gerekir ki, çözümsüzlük şıkkında AB müktesebatı Kuzey'e uygulanmayacak olsa bile aslen Kıbrıslı olan KKTC vatandaşları, AB vatandaşlığı hakkını hemen kazanacaklar.
* * *
Referandum aleyhine oy verenler de bu imtiyazı herhalde reddetmeyecekler. Kuzey'de bir bölünme olacak. Hemen değilse bile tedricen göç süratlenecek. Kuzey gittikçe fakirleşen ve ıssızlaşan bir garnizon devletine dönüşecek. Üyelik müzakereleri için Türkiye tarih alamayacak.
Dünyanın sonu tabii ki değil, fakat KKTC'yi de etkileyecek ciddi bir ekonomik bunalımla karşılaşacağımızı Türk ve yabancı ekonomistler kesin gibi görüyorlar.
Üyeliğe veda etsek bile AB ile Ortaklık Anlaşması ve Gümrük Birliği çerçevesindeki işbirliğimizde çeşitli pürüzler ortaya çıkacak. Günlük diplomaside tanımadığımız bir devlet muhatabımız ve hatta partönerimiz olacak. Bu liste aslında daha çok uzun, fakat yer kalmadı.
Geçmiş politikalarımızın, önceliklerimizi cesaretle ve zamanında saptamamızın, stratejik kararları son dakikaya bırakmak geleneğimizin, hamasi nutukların prim yapmasının bedeli çok ağır olabilir. Bu bedeli ödemek mecburiyetinde kalmayacağımızı umarım.