Kıbrıs'ta çanlar kime?

KKTC seçimini iktidar ve muhalefet referandum niteliğinde görüyor; çünkü bu seçimlerin Annan planı çerçevesinde çözüm isteyenlerle çözüme ne pahasına olursa olsun karşı çıkanlar arasında bir tercih anlamına geleceğini düşünüyorlar.

Bu yüzden plan, tartışmaların tam göbeğinde. Plana yönelik eleştiri ve çekincelerin bir kısmı kuşkusuz haklıdır. Fakat, diğer eleştirilerde, çağdışı bir sözde milliyetçiliğin beslediği demagojinin gerçekten şahikasına varılmıştır. Bunlardan birkaç örnek vermek istiyorum. İlk başta sınırlar konusu var. 1974'ten beri Annan planında öngörülen oranlarda toprak ayarlamaları yapılacağı ve dolayısıyla bu ayarlamalara tabi bölgelerde oturan Türklerin istedikleri takdirde Kuzey'e göç edecekleri biliniyordu. Bu oranları KKTC bir kere değil, birkaç kere kabul etmiştir. Şimdi bu konuda sergilenen sızlanma edebiyatı, ikna edici olmaktan uzaktır.

HAKLAR KAYBOLUYOR MU?

Bir inanılmaz iddia da 1960 antlaşmalarındaki haklarımızın kaybolduğudur. Hangi haklar diye sorulduğunda şu cevabı alıyorsunuz: 1960 antlaşmaları Kıbrıs'ın hem Yunanistan, hem de Türkiye'nin üye olmadığı bir uluslararası kuruluşa üyeliğini yasaklar. Dolayısı ile Kıbrıs, AB üyesi olamaz. Oysa antlaşmalar sadece Enosis veya taksimi yasaklar. AB üyeliğinin Enosis anlamına geldiği ise hiçbir uluslararası yargı merciinde savunulamaz. 1960 Anayasası'nda uluslararası kuruluşlara üyeliği engelleyecek veto hakkına yer verildiği doğrudur. Fakat anayasanın yürürlükte olduğunu KKTC kabul ediyor mu? O anayasa yürürlükte ise Türk kuvvetlerinin derhal Ada'yı terk etmesi gerektiğinin farkında mı? Galiba değil. Çünkü, AB üyelik sürecinde karşılaşacağı güçlükleri aşmak için Türkiye'nin Güney Kıbrıs'ı ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’ olarak tanımasında bir sakınca görmediğini bizzat Cumhurbaşkanı Denktaş söylüyor. Annan planını öldürmek için ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’ni tanımak ise pire için yorgan yakmaktan başka anlama gelmez. Bir devletin tanınmasının geriye dönük olarak o devletin bütün tasarruflarını tanımak anlamına geldiğini ve tanıma bir kere oldu mu onun geri çekilemeyeceğini söyleyecek bir hukukçu Lefkoşa'da yok muydu?

İleri sürülen bir başka sav da Annan planı ile Garanti Antlaşması'nın sulandırıldığıdır. Aksine plan Garanti Antlaşması'nı kuvvetlendiriyor, Türk ve Rum kurucu devletlerini de garantinin kapsamına sokuyor. Yine bu konuda Denktaş, Türkiye ile Yunanistan'ın arasındaki görüşmelerin sonuca ulaşmadığını ileri sürüyor ve ‘‘Garanti Antlaşması ortada yok’’ diyor. Gerçek öyle değil. Ankara ve Atina arasındaki temaslar Garanti Antlaşması'nın metni üzerinde değil, fakat Annan planında öngörülen Kıbrıs'ın silahsızlandırılmasına ilişkin hükümlerin uygulanmasının gerektirdiği teknik konular üzerinde cereyan ediyor.

PETROL OLSA NE OLACAK

Nihayet Kıbrıs'ta çözümün Türkiye'nin AB üyeliğine büyük bir ivme vereceğini kimse inkár edemez. Annan planı, Kıbrıs'ta çözüm ile Türkiye'nin AB üyeliği arasında direkt bir bağ kuruyor. Türkiye bir AB üyesinin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini garanti ediyor. Ada'daki 6 bin kişilik Türk birliği ancak Türkiye AB üyesi olunca geri çekilecek. Kıbrıs'ı AB üyeliği için bir manivela olarak kullanmak isteyenler daha iyi bir formül bulabilirler mi?

Son günlerde bir de petrol savı ileri sürüldü. Kıbrıs'ı çevreleyen denizlerde çok petrol varmış ve AB bu yüzden Kıbrıs'ı üye yapmak istiyormuş. İyi de çözüm olmadan bu petrolden KKTC ve Türkiye nasıl yararlanacak? Statüsü tartışmalı Kuzey'deki deniz bölgerinde kim yatırım yapacak? Çözüm olmadıkça Güney Kıbrıs tek başına Güney'deki kaynaklardan istifade eder. Çözüm olursa tüm kaynaklardan iki taraf da yararlanır.

Kıbrıs'ta yarın umarım çanlar akılcılık ve sağduyu için çalar.
Yazarın Tüm Yazıları