Kıbrıs’taki mülkiyet sorunu üzerindeki tartışmalar
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Xenides-Arestis pilot davasında 22 Aralık 2005’te aldığı kararla Kıbrıs’ta bir çözümün kilit öğesini oluşturan mülkiyet meselesinde Kıbrıs Türkleri ve Rumları arasındaki hukuki ve siyasi denklemi temelinden değiştirebilecek bir adım attı.
Papadopulos, 2004 Nisan’ında Annan Planı’nın referandumda reddedilmesi için çağrı yaparken AİHM içtihadının Annan Planı’nın getirdiği düzenlemelerden çok daha çekici olduğunu iddia etmişti. Daha önceki Loizidu davasında alınan kararın özü 22 Aralık’ta tekrarlansaydı gerçekten de Papadopulos haklı çıkacaktı.
Mahkeme önünde 1400 Rum başvurusu birikmişti. Arkası da gelecekti. Başvuran Rumların hepsi hem yüksek tazminata hak kazanacaklar, hem de mülkiyet haklarını koruyacaklardı. 22 Aralık kararı işte bu stratejiyi bozma imkánını sağladı.
Mahkeme, mülkiyet hakkı ihlalini kabul etmekle beraber, KKTC’de daha önce kurulmuş bulunan Tazmin Komisyonu’nun (TK) yapısında ve yetkilerinde 22 Mart tarihine kadar istediği değişiklikler yapılırsa Rum başvurularının oraya yönlendireceğinin işaretini verdi.
* * *
İngiliz Sunday Mail Gazetesi’nde 15 Ocak’ta yayımlanan bir makale, AİHM’nin son kararının Güney Kıbrıs’ı bir açmazla karşı karşıya bıraktığını gayet güzel anlatıyor. Bir Kıbrıslı Rum, gazeteye gönderdiği mektupta, vatan hainliğiyle itham edilse bile hakkını AİHM’nin kararına uygun olarak Kuzey Kıbrıs’ta arayacağını, bir AB vatandaşı için bu yolun meşru olacağını savunmuş.
Sunday Mail, ayrıca mealen şu noktaları da vurguluyor: AİHM kararı, Kuzey Kıbrıs’a çok sıkışık bir durumdan sıyrılmak fırsatını vermektedir. Tazmin Komisyonu yılda sadece üç başvuruyu karara bağlamakla yetinse bile AİHM tatmin edilmiş olacaktır. Güney Kıbrıs’ı böyle bir hezimetten kurtaracak tek şey, Kuzey Kıbrıs’ın AİHM’nin Tazmin Komisyonu için istediği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun kıstasları yerine getirememesi olur.
Kıbrıs Rumları, mülkiyet iddiaları için çareyi Kuzey Kıbrıs’ta aramaya başlarlarsa Kıbrıs sorunu hukuken çözülmüş olur. Aslında Papadopulos da bir hukuki çözüm peşindeydi; fakat politikası ters tepti, şimdi karşılaştığı felaketi öngöremedi.
* * *
Sunday Mail’in yorumu gerçekçi. Gelin görün ki KKTC’de ve Türkiye’de Tazmin Komisyonu girişimine karşı eleştiriler devam ediyor. Bu arada şu garip iddia da ileri sürüldü: "AİHM Südet Almanlarının Çek Cumhuriyeti’ndeki gayrimenkulleri konusundaki başvurularını reddetmişti. Niçin şimdi Türkiye’ye ve KKTC’ye karşı değişik bir tutum içine giriyor?"
Bu sorunun cevabı gayet kolay. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan ülkelerin sözleşmeye katılma tarihinden önceki karar ve tasarruflarını incelememektedir. Südet Almanlarının başvuruları gibi Doğu Avrupa’da komünist rejimler zamanında yapılan kamulaştırmalar hakkındaki tüm başvuruları da AİHM reddetmiştir.
Mahkemenin "ratione temporis" adı verilen bu zaman kısıtlaması, doğrusunu isterseniz Türkiye açısından çok yararlı. Aksi olsaydı Ermeni tehciri, Varlık Vergisi ve Yunanistan ile 1920’li yıllarda yapılan ahali mübadelesiyle ilgili konular da AİHM’ye getirilebilirdi.Bizdeki profesyonel karamsarların yaymaktan vazgeçmedikleri korkulu rüyalar gerçekleşebilirdi.
* * *
Bugünkü KKTC Hükümeti ve onu destekleyen Türkiye doğru yolu seçmişlerdir.
Bu yolun sonuna kadar gitmek ve Tazmin Komisyonu’nu AİHM’nin kıstaslarına uygun olarak 22 Mart’a kadar yeniden düzenlemek, KKTC’nin başlıca önceliği olmalıdır.
Tazmin Komisyonu’nun getireceği risk, davaların ilk merci olarak AİHM’de görülmesinin getireceği riskten çok çok daha azdır.