KIBRIS’ta yapılan referandumun sonuçlarını değerlendirirken ilk önce Rumların ezici bir çoğunlukla hayır demelerinin nedenleri üzerinde durmak istiyorum.
Kuşkusuz bu sonuçta AB’nin büyük sorumluluğu var. Çözüm olmadan Güney Kıbrıs’ın AB üyesi olmasına kapıyı açık tutmamalıydı. Ancak AB bu hatasını tamir etmek için BM ile birlikte 2002 yılı sonunda ve 2003 yılı başında bir çaba harcadı.
Annan Planı’na hayır demenin AB üyeliğine de hayır demek anlamına gelmesini kabul etti. Şayet referandum Güney Kıbrıs’ın Katılım Antlaşması’nı imzaladığı Nisan 2003’ten önce yapılabilseydi Rumlar kolay kolay menfi oy kullanamazlardı.
Planın uygulanmasında daha sonra güçlükler çıksaydı bile Ada’da artık Türklerle Rumlar arasında tanınmış bir sınır mevcut olurdu. Şimdi Yeşil Hat, işlevini ve niteliğini AB’nin belirleyeceği bir sınır olacak, fakat aynı politik ve hukuki anlamda değil.
* * *
KKTC halkı % 65 gibi yüksek bir oranla referandumda olumlu oy kullanırken tecrit ve dışlanmadan kurtulmanın ve AB içinde daha iyi bir istikbal aramanın ötesinde bugünkü statükonun kıskaçlarına artık tahammül edemediğini kanıtladı.
Halk, Türkiye’den ithal edilen katı jakoben devlet modelinden ve Türkiye’nin vesayetinden şikáyetçidir. Bundan sonraki gelişmeler ne olursa olsun Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkilerin değişik bir zemine oturtulması gerekecektir.
Çözüm inisiyatifini başlatarak Kıbrıs Türklerinin güvenini ve sempatisini kazanan Türkiye hükümeti bu alanda yeni bir yaklaşım içine girmelidir.
* * *
Referandum sonrasında Güney Kıbrıs siyasi liderlerine karşı AB’de öfke var. Yine de fırtına dinince Papadopulos’un hangi hesabı yapacağı tahmin edilebiyor: AB vatandaşı sayılmak isteyen Türklerin bir şekilde ’Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegrasyonu ve ileride bu cumhuriyet bünyesinde derogasyonlardan arınmış bir çözüm.
Kuzey Kıbrıs’ın kısa vádeli amacı ise halen uygulanan ambargoların kalkması ve kendisine AB ve diğer uluslararası kuruluşlar tarafından direkt ekonomik destek verilmesi. AB Komisyonu’nun bu yönde Bakanlar Konseyi’ne sunduğu öneriler üzerine konseyin aldığı karar bu satırlar yazılırken daha açıklanmamıştı.
Peki uzun vadede ne olacak? KKTC’nin tanınması gündeme gelebilir mi? Çok zor. AB ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni üye olarak kabul ettiği için eli kolu bağlı. ABD’nin şimdiki aşamada tanıma niyeti yok. Birkaç başka devlet tanıma kararı alsa bile bunun politik ve hukuki değeri çok sınırlı kalır.
Buna karşılık Annan Planı’nda sınırlar, gayrimenkuller ve ikamet hakkı konularında saptanan parametreler saklı tutularak AB üyesi iki ayrı devlet formülü, Türkiye bugünkü akılcı politikasında devam ederse, zamanla gerçekçi görülebilir.
* * *
Gerek KKTC’nin gerek Türkiye’nin bundan sonraki gayretlerinde başarılı olmalarının temel koşulu, Kuzey Kıbrıs’ta bugünkü siyasi tablonun değişmesidir. İstifa edip etmemek tabii Cumhurbaşkanı Denktaş’ın kendi kararı olmalıdır. Fakat istifa etmese bile aktif politika yapmaktan vazgeçerek ülkesine daha fazla hizmette bulunabilir.
Unutmamak gerekir ki KKTC’de Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmekteyse de sistem başkanlık sistemi değildir.
Anayasaya göre hükümet politikasının saptanmasından ve uygulanmasından başbakan sorumludur. Ne yazık ki Başbakan Talat’ın Meclis’te kırılgan bir çoğunluğu var. KKTC’de bir hükümet krizine ise şu sırada hiç ihtiyacımız yok.