BAZI hatırlatmalarda bulunmakta yarar var. Annan planı 2002 Kasım ayında taraflara verildi.
Güney Kıbrıs’ın AB’ye katılım antlaşmasını imzaladığı 2003 Nisanı’na kadar bu plan ciddi bir şekilde müzakere edilerek referanduma sunulabilseydi Kıbrıs Rumları olumsuz oy veremezlerdi, çünkü böyle bir oy AB üyeliğini reddetmek sonucunu verirdi.Yine aynı tarihten önce bir çözüm olsaydı ‘birincil hukuk’ meselesi halledilmiş olurdu.
Bunları tekrarlamak faydalı, çünkü son yıllarda Kıbrıs politikamızda yaptığımız hataları göz önünde bulundurmazsak yeni koşullarda tekrar bocalarız. Oysa, genellikle beklendiği gibi, 24 Nisan’da Türk tarafı referanduma evet, Rum tarafı hayır derse çok kritik bir durumla karşılacağız. Yaratıcı bir politika gütmek, yeni çözüm modelleri geliştirmek, Ankara’daki karar sürecindeki tıkanıklıkları gidermek, karar mercilerinin vizyonları arasındaki çelişkileri süratle bertaraf etmek gerekecek. Bugünkü durum ortada.
Cumhurbaşkanı’nın tutumunun gösterdiği gibi, referanduma birkaç gün kaldığı halde, AKP hükümetinin Kıbrıs sorununu çözmeye yönelik girişimleri hakkında Ankara’da hálá tam bir oydaşma sağlanmış değil. KKTC’de Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın görüşleri de taban tabana zıt.
* * *
Kıbrıs meselesinin bugüne kadarki gelişmesinden çıkarılacak önemli dersler var.1922’de Yunanistan ile savaş zaferle sonuçlanınca Atatürk’ün başlıca amacı mümkün olan en kısa zamanda askeri başarısını meşrulaştıracak bir barış antlaşması imzalamak olmuştu.1974’ten sonra biz bunun tersini yaptık. İşi sürüncemede bıraktık. Kuzey Kıbrıs’ı sonsuza dek artık fethetmiş olduğumuz zehabına kapılanlarımız oldu. Fetih devrinin kapanmış olduğunu anlayamadık. Kontrolümüz altına geçen bölgedeki gayrimenkullerin çok büyük kısmının Rumlara ait olduğunu gözardı ettik. Gayimenkuller meselesinin, çözüm bulunsun veya bulunmasın, Türkiye’ye çok pahalıya malolacağını hesaplayamadık. Yunanistan’ın Güney Kıbrıs’ı AB üyesi yapmak siyasetinin başarı şansını ve neticelerini iyi değerlendiremedik.Yaptığımız en doğru şey Annan Planı’nın son şeklini kabul etmek oldu, fakat bu sefer de Rumlar artık AB üyesi oldukları için evet demeye yanaşmıyorlar.
* * *
Rumlar referanduma hayır deyince gelişmelerin nasıl bir seyir alacağını bugünden kestirmek mümkün değil. Her ne kadar Güney Kıbrıs 1 Mayıs’tan sonra Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesini veto etmek hakkını elinde bulunduracaksa da siyasi açıdan bu hakkı kullanmakta çok zorlanacaktır. KKTC’de bir kutuplaşma ve çözülme tehlikesi ise ciddidir.
Özellikle Kıbrıs asıllı Türkler AB vatandaşlığından yararlanacakları için bunlardan bir kısmı toplumsal değil fakat bireysel düzeyde problemlerine çözüm arayacaktır. Bu nedenle en kısa zamanda ambargoların kaldırılarak KKTC ile AB arasındaki ilişkileri işlevsel bir çerçeveye oturtmak, ekonomik büyüme perspektifleri açarak KKTC halkına umut vermek gerekecek.
Orta vadede ise yine AB üyeliği ile birbirine bağlı iki devlet esasına dayanan bir çözümün gündeme gelmesine elverişli bir ortam yaratılmasına çalışılmalıdır. Ne var ki, iki devlet formülü ancak realist bir politika ile geçerlilik kazanabilir. Annan Planı’nın sınırlar, mülkiyet ve ikamet hakkı konularındaki parametrelerinin iki devlet formülünde de bir ölçüde geçerli kalacağını göz önünde bulundurmalıyız. Bugünkü fiili durumu olduğu gibi meşrulaştırmak peşinde koşarsak bir yere varamayız.