6 Eylül'de Paris'te BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Cumhurbaşkanı Denktaş ve Klerides'le yaptığı görüşmelerin nispeten olumlu bir havada geçtiği izlenimi verildiyse de tarafların temel tutumlarında hiçbir değişiklik olmadığı anlaşılıyor.
İki lider arasındaki müzakere süreci şimdi 3 Ekim'de yine Kofi Annan ile buluşmaya kadar sürecek. Açıkça söylenmemekle beraber, bu süre zarfında da bir anlaşmaya varılamazsa Annan'ın bir çözüm paketini masaya yatırması bekleniyor. KKTC bu paketin kendi görüşlerinden çok Rum görüşlerine yakın olacağı varsayımından hareketle Annan'ın böyle bir girişimine karşı. Paketi reddetmek mecburiyetinde kalırsa uyuşmazlıkla suçlanacağından ve bunu Güney Kıbrıs'ın AB üyeliği açısından kendi yararına kullanacağından kaygı duyuyor. Bir bakıma haklı. Fakat Genel Sekreter de ağır baskı altında.
* * *
Kıbrıs meselesi gerek Türkiye gerek KKTC için gittikçe daha çetrefil hale gelmektedir. Güçlüğün temel nedeni 1974'ten beri mevcut fiili dengeyi bir çözüme olduğu gibi dahil etmenin imkánsızlığıdır. Bu açıdan bakılınca her çözüm önemli eksileri beraberinde getirecektir. Çözümün artılarını algılamak ise çok daha zordur. Meseleye daha geniş bir perspektiften bakmayı ve ulusal çıkarların AB vizyonu çerçevesinde değerlendirilmesini gerektirir. KKTC'deki liderlik, kısmen bu bilinçle, eski müzakere pozisyonunda önemli değişiklikler yapmış, fakat Ankara'dan net bir mesaj alamamıştır. Klerides'in tutumundaki katılığa rağmen uluslararası kamuoyunun KKTC'yi uyuşmaz taraf olarak görmesinin başlıca nedenlerinden birini bu noktada aramak doğru olur. Diğer taraftan KKTC liderliği Kıbrıs Türklerinin hiç değilse önemli bir kısmı tarafından eleştiriliyor. Geçen ay 86 sivil toplum örgütü ortak bir açıklama ile 2002 yılı sonuna kadar bir çözüme varılabileceği inancını dile getirdi. Kıbrıs'ın bir çözümü takiben AB üyeliğini destekledi ve çözümsüzlükten en fazla Kıbrıs Türklerinin zarar göreceğini vurguladı. Bu örgütler haklıdır. Kıbrıs sorununun en önemli boyutu, Kıbrıs Türklüğü boyutu, maalesef gözardı edilmektedir.
* * *
Belirsizliklerle dolu bugünkü ortamda birçok uluslararası düşünce merkezi de AB takvimini ele alarak çeşitli senaryolar geliştiriyorlar. Bu senaryoların hareket noktası Kıbrıs'ın çözüm olsun veya olmasın AB'ye üyeliğine kabul edileceğidir. Kuşkusuz bir çözümden sonra veya çözümle eş zamanda Kıbrıs'ın AB'ye katılması hepsinin tercih ettiği senaryodur. Bu takdirde Türkiye'nin üyelik süreci de büyük ivme kazanacaktır.
* * *
İkinci senaryo, Avrupa'daki son gelişmeler ve Almanya'daki seçimler yüzünden bütün genişleme sürecinin ertelenmesidir. Bu olasılığın gerçekleşmesi kısa ve orta vadede Türkiye'nin ve KKTC'nin lehine olur. Fakat kazanılan zaman heba edilirse, yine aynı noktaya gelinir. En muhtemel görünen üçüncü senaryo ise çözüm olmadan Kopenhag zirvesinde Güney Kıbrıs'ın üyeliğinin onaylanmasıdır. Bu sonuncu senaryonun bir kıyamet günü senaryosuna dönüşmemesi AB'nin, Yunanistan'ın ve Türkiye'nin tutumlarına bağlı olacaktır. AB herhalde Türkiye'yi kabul olduğu kadar teskin etmek isteyecek, Türkiye'nin üyeliği sürecini devam ettirecek, hatta belki şartlı müzakere tarihi bile verebilecektir. Yunanistan'ın da yatıştırıcı bir politika izlemesi beklenir. Türkiye için bu gelişmenin sakıncası, AB üyeliği ile Kıbrıs'ta çözüm arasındaki bağlantının yine de devam etmesi ve Güney Kıbrıs'ın AB'ye katılmasından sonra KKTC'nin müzakere kozlarının bir hayli zayıflaması olacaktır.
* * *
Türkiye'nin tepkisini kestirmek zor, çünkü aralık ayında nasıl bir hükümetin işbaşında olacağını bilmiyoruz. Yine de ilhak gibi intiharcı girişimlerden herhalde kaçınırız. Yunanistan ile Kıbrıs'ta veya Ege'de gerginlik yaratmak da ters tepebilir. Konftontasyonda ölçünün kaçması her iki taraf için felaket olur, fakat ekonomimiz çok kırılgan olduğundan ve Yunanistan AB dayanışmasından yararlanacağından biz çok daha fazla zarar görürüz.
Daha önce yazdığımı tekrar etmek istiyorum: Türkiye için Kıbrıs'ta ideal opsiyon yoktur. Kötü opsiyonlardan en az kötüsünü seçmekten başka çare görünmüyor. Bunun için de siyasi cesarete sahip, gerçekçi ve kuvvetli bir hükümete acilen ve şiddetle ihtiyacımız var.