24 Nisan referandumlarından beri KKTC yeni bir geçiş dönemine girmiş bulunuyor. Uzun sürecek ve nasıl biteceği bugünden hiç belli olmayan bir süreç.
Ufukta ne bir çözüm ve ne de çözüm yerine geçecek, bugünkü fiili statükonun siyasi ve hukuki konsolidasyonu gibi bir seçenek görünüyor. KKTC bu belirsizlik koşullarına kendini uyarlama çabası içinde.
24 Nisan’dan sonra Kuzey Kıbrıs’taki ekonomik tablo karmaşık. Aslen Kıbrıslı olanlar kendilerini artık AB vatandaşı sayıyorlar ve bireysel olarak daha büyük bir güven hissi duyuyorlar. Güney Kıbrıs makamlarından kimlik ve pasaport alanların sayısı gittikçe artıyor. Güney’e rahatça gidebiliyorlar ve Avrupa’ya Larnaka'dan uçabiliyorlar. AB’de yerleşme ve çalışma hakları var. AB’nin Yeşil Hat tüzüğünden beri Güney'e ihracat mümkün, fakat KKTC’den direkt AB’ye ihracat meselesi henüz çözümlenemedi. Turizm anlaşılan tatmin edici bir düzeyde. Asıl faaliyet inşaat sektöründe. Her ne kadar Annan Planı Rumlar tarafından reddedildiyse de taşınmazlar sorununun günün birinde nasıl olsa bu plan çerçevesinde çözümleneceği varsayılıyor. Plana göre Kuzeyde Rumlara ait bir taşınmazı tasarrufu altında bulunduran bir kişi, bu taşınmaz üzerinde önemli ölçüde iyileştirme yapmışsa gayrimenkulün geliştirilmemiş halinin şimdiki değerini ödeyerek tapu alabiliyor. İnşaat sektöründeki canlılık ve yabancıların yoğun gayrimenkul talebi bundan kaynaklanmaktadır.
* * *
Referandumun siyasi sonuçlarına gelince; geçen hafta KKTC Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş’ın bu konuda yaptığı bir yorum şaşırtıcıydı. Referandumda Türk tarafı da Rumlar gibi aleyhte oy verseydi bunun daha isabetli olacağını ifade etti. Oysa KKTC halkı aleyhte bir oyu ancak Türkiye’nin de açık desteği ile verebilirdi ve o zaman Türkiye’nin AB yolundaki başlıca engel kalkmazdı. Denktaş aleyhte bir oyun KKTC’nin tanınmasını kolaylaştırmış olacağını zannediyorsa yine yanılıyor. Aksine Türkiye’nin AB ile iplerinin kopması AB’nin Kuzey Kıbrıs’ın kaderi ile artık hiç ilgilenmemesine ve Rumların adanın entegrasyonunu kendi koşulları altında gerçekleştirme çabalarına tam destek vermesine yol açardı.
* * *
Referandumun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde(AİHM) de yankıları oldu. Mahkeme 2 Eylül’de yaptığı duruşmada Güney Kıbrıs’ın referandumda olumsuz oy vermesinin Loizidu emsaline dayanılarak açılan davalarda Türkiye’nin 24 Nisan'dan sonra hálá muhatap sayılıp sayılmayacağı konusunu incelemeye başladı. Duruşmada Rum tarafı Kuzey Kıbrıs’ta yönetimin Türkiye’nin kontrolü altında olmaya devam ettiğini, nitekim polis dahil KKTC güvenlik kuvvetlerinin Türkiyeli bir generalin komutası altında bulunduğunu, dolayısı ile Türkiye’nin sorumluluğunun sürdüğünü ileri sürmüş. AİHM, tazminat davalarının KKTC’de kurulan tazmin komisyonlarına ilk merci olarak havale edilp edilmeyeceğini de araştırıyor. Buna itiraz eden Rumlar tazmin komisyonu üyelerinin Rum taşınmazlarını tasarrufları altında bulunduran kimselerden oluştuğunu iddia ediyorlar.
* * *
Kıbrıs için şu sırada Türkiye’nin uzun vadeli bir strateji tespit etmesi çok zor. Fakat AB ile müzakereler başlasın veya başlamasın Aralık'tan sonra vakit geçirmeden KKTC ile danışma içinde ileriye dönük kapsamlı bir değerlendirmeye mutlaka gidilmelidir.