HAFTA başında Atina’daki temaslarımı da göz önünde tutarak referandum sonrasında Kıbrıs meselesinin durumu ve bundan sonraki olası gelişmeler hakkındaki düşüncelerimi belirtirmeye devam etmek istiyorum.
İlk önce şunu vurgulamakta yarar var: Kıbrıs sorunu bugün çok karmaşık bir hal almıştır. Kısa ve orta vadede tarafların, AB’nin, ABD’nin ve BM’nin davranışlarının, Ada içindeki dinamiklerin ve etkileşimlerin kaçınılmaz olarak uzun vadeli sonuçları olacaktır. Bu yüzden atılacak her adımda ve gösterilecek her tepkide son derece dikkatli davranmak gerekir. Türk diplomasisini yeniden büyük bir sınav beklemektedir.
***
Zannediyorum ki bir gözlemden başlamak doğru olacaktır. Referandumda yüzde 75 oranında aleyhte oy veren Rumlar arasında gençler çoğunluktaydı. KKTC’de ise bunun tam tersini gördük. Demek oluyor ki Türk ve Rum gençlerinin istikbal vizyonları arasında temel bir fark var. Diğer taraftan kendi partisi nispeten zayıf olan Papadopulos’un referandum arifesinde yaptığı melodramatik konuşmanın olumlu oy işareti veren DİSİ gibi partilerde büyük bölünmeye yol açtığını biliyoruz.
Papadopulos, uluslararası toplumda ne kadar eleştiri alırsa alsın uzlaşmaz tutumu ile Güney’de politik otoritesini kuvvetlendirdi. Geçmişinin, politik kültürünün ve karakterinin bir sonucu olan bu uzlaşmazlığın değişmesini beklemek, Annan Planı üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan tekrar Güney’de bir referanduma razı olacağını ummak pek gerçekçi değil. Papadopulos’un bir özelliği de Rusya ile çok yakın temasta olması. Moskova onun talebi üzerine BM Güvenlik Konseyi’nin kararını bloke etti.
Rusya’nın yıllar sonra Konsey’de veto hakkını kullanacak kadar Güney Kıbrıs’a destek vermesinin çeşitli nedenleri var. Rusya’nın kara parası Güney Kıbrıs’ta aklandıktan sonra tekrar yatırım şeklinde ülkeye dönüyor. Siyasi sebepler de yok değil. Rusya herhalde Türkiye’nin AB’ye girmesini ve bölgesinde güçlenmesini istemez. Uluslararası alanda da ağırlığını her fırsatta hissettirmek niyetinde.
***
Problem sadece Güney Kıbrıs ile değil. Yunanistan ile de sorun mevcut. Şimdiye kadar Garanti Antlaşması konusunda Ankara ile Atina arasındaki görüş ayrılığının çözümlenmiş olduğunu sanıyorduk. Türkiye’de yaygın olarak 1960 Garanti Antlaşması’nı sulandırdığı varsayılan Annan Planı’ndaki metni meğer Yunanistan tam aksi yönde değerlendirmiş.
Atina, garantinin kurucu devletlerin de toprak bütünlüğünü ve anayasasını kapsamasına karşı çıkıyor. Türkiye’nin garantisinin sadece Türk Kurucu Devleti için, Yunanistan’ın garantisinin ise Rum Kurucu Devleti için geçerli olmasını istiyor. Ortak devlet için ise bir çeşit NATO garantisi düşünüyor.
***
Yunanistan, İttifak Antlaşması’nda öngörülen kuvvet tavanlarının da 6 binden aşağı çekilmesine taraftar; çünkü halen Ada’nın güneyinde 15 bin mevcutlu Rum Muhafız Gücü’nü destekleyen Yunan askerlerinin sayısı 2 binden ibaretmiş. Başbakan Erdoğan’ın Atina ziyaretinde bu konular da kuşkusuz gündeme gelmiştir.
Şimdiki halde Yunanistan, Kıbrıs meselesindeki gelişmeler ne olursa olsun, AB tarafından müzakere tarihi verilmesini desteklemek kararında gözüküyor. Güney Kıbrıs’ın ise doğrudan değilse bile dolaylı engelleme girişimleri beklenmelidir.