KIBRIS konusu popülizme ve demagojiye çok açık. Negatif milliyetçiler ‘Kıbrıs elden gidiyor’ nakaratı ile AB üyeliğine karşı çıkıyorlar.
En fazla patırtı kopartanlar da Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasından sorumlu olanlar. Eski KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, şimdi Anadolu’yu dolaşıyor ve TBMM’yi, Gümrük Birliği’ni Güney Kıbrıs’a da teşmil eden protokolü reddetmeye çağırıyor.
Zamanında çözülmediği için Kıbrıs sorununun üyelik yolunda Türkiye’yi hayli zorladığı bir gerçek. Fakat vehimleri beslemek için ortaya atılan iddiaların çok kere tutar tarafı yok. Buna tipik bir örnek, CHP lideri Deniz Baykal’ın 1960 Zürih ve Londra Antlaşmaları hakkında söyledikleridir.
Baykal, Müzakere Çerçeve Belgesi’nin 9’uncu maddesinde üyelik yükümlülükleri ile bağdaşmayan uluslararası anlaşmaların sona ereceği yolunda mevcut ifadeye dayanarak, AB’nin 1960 Antlaşmalarını yok sayabileceğini ileri sürüyor. AB’nin böyle bir tavır içine girmesi birçok nedenle söz konusu olamaz. Her şeyden önce Kıbrıs’ın statüsünü tayin eden antlaşmalar, BM Güvenlik Konseyi kararlarında yer almış antlaşmalardır.
* * *
Daha önemlisi, 2002 AB Kopenhag Zirvesi’nin Sonuçlar Belgesi’nde antlaşmaların geçerliliğini teyit eden Annan Planı desteklenmektedir. Ayrıca unutmamak gerekir ki, İngiltere ve Yunanistan da antlaşmalara taraftırlar. AB yükümlülükleriyle bağdaşmasalardı ilk önce onların antlaşmaları feshetmeleri gerekirdi. Dolayısıyla Baykal’ın savının inandırıcı bir tarafı yoktur.
Buna karşılık Gümrük Birliği Protokolü’nün büyük bir pürüz teşkil ettiği yadsınamaz. Türkiye, protokolü imzalarken bir deklarasyonla bunun ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımak anlamına gelmediğini belirtmiş, AB ise karşıt bir deklarasyonla tanımanın üyelik sürecinin bir gereği olduğunu vurgulamıştı.
Gerek AB’nin deklarasyonu, gerek Müzakere Çerçevesi, Türk limanlarının Kıbrıs Rum gemilerine ve uçaklarına açılmasında ısrarlıdır. Protokol açısından ilk problem onayla ilgili. AB ile varılan anlaşma gereğince protokolün hem TBMM, hem de Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından onaylanması gerekiyor.
* * *
AP ise onay işlemini TBMM’nin ne şekilde hareket edeceğini görmek için erteledi. TBMM’nin onaylayacağı metne Türkiye’nin deklarasyonunun ithal edilmesini istemiyor. Türkiye’nin bu talebi yerine getirmesi ise anlaşılan söz konusu değil.
Onaylarla ilgili sorunlar aşılsa bile uygulama neredeyse imkánsız olacak. Türkiye, limanlarını Kıbrıs Rum limanlarına açmak için KKTC limanları üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını şart koşuyor. AB Komisyonu da buna taraftar. Komisyon, AB Konseyi’ne aynı yönde öneride bulunduysa da Güney Kıbrıs, konseyin olumlu karar almasını bloke ediyor.
AB ülkelerinden bazılarının bireysel olarak kısıtlamalara uymamaları mümkün mü? Pek değil; çünkü Güney Kıbrıs artık AB üyesi olduğundan mesele AB içinde bir ortak politika meselesi haline gelmiş. AB üyesi olmayan birkaç ülke, örneğin ABD, Rum ambargosunu kırabilir.
Fakat üçüncü ülkelerin KKTC limanlarını kullanmaları siyasi bakımdan anlamlı sayılsa bile, KKTC’nin dış ticaret ve turizm ilişkileri hemen tamamen Avrupa ile olduğundan ekonomik açıdan somut bir değişiklik yaratmaz.
* * *
AB ile müzakereler ilerledikçe Kıbrıs’a ilişkin daha başka güçlükler de ortaya çıkacaktır. Müzakere çerçevesinde bunun işaretleri var.
Kaldı ki üyelik sürecinin kaçınılmaz bir koşulu, Kıbrıs meselesinin katılımdan önce çözülmesidir. Gelecek bir yazımda bu konulara değinmek istiyorum.