GEÇEN hafta sonunda Türk-Yunan Forumu'nun (TYF) Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların da katılımıyla yaptığı bir toplantı için Kıbrıs'taydım.
Sınırların açılmasından beri bu adaya ilk gidişimdi. İki halk arasında 1963'ten beri mevcut psikolojik duvarın da birdenbire yıkılmış olduğunu görmek etkileyici ve sevindiriciydi. Kıbrıs'ta artık geriye döndürülemeyecek bir süreç başlamış. Bu sürecin gecikmeden devamlı bir çözüme ulaşması iki tarafın da yararınadır.
* * *
TYF'nin düzenlediği toplantıda hazır bulunan Türk ve Rum temsilciler arasında işadamları, gazeteciler, hukukçular, diplomatlar ve akademisyenler vardı. Bunların büyük çoğunluğu Annan planı çerçevesinde bir çözümü destekleyen kimselerdi. Fakat yine de her konuda anlaştıkları söylenemez. Özellikle Kıbrıslı Türkler KKTC'nin açılımına Rum tarafının aynı ölçüde karşılık vermemesinden ve Kuzey Kıbrıs'ın uluslararası ekonomik ilişkilerini kısıtlayan önlemlerin bir türlü kaldırılmamasından yakındılar. Kıbrıslı Rumlar ise KKTC'nin dolaylı tanınması anlamına gelebilecek adımlar beklemenin gerçekçi olmayacağını vurguladılar.
* * *
Kuşkusuz sınırların açılmasının bir ölçüde Kuzey için ekonomik faydası var. Halen Kuzey'den Güney'e her gün 3-4 bin kişi çalışmak üzere gidiyor. Kuzey'de işsizlik olduğu gibi Güney'de ücretler daha yüksek. Rumlar ise daha çok hafta sonunda Kuzey'e geçiyorlar ve özellikle Girne'ye ve Karpas'a gidiyorlar. Kumarhanelerin de bir hayli müdavimi var. Dolayısıyla Kuzey'in ekonomisine katkıda bulunuyorlar. İhracat sorununa gelince, aslında ambargo Kuzey'in ihracatını tamamen engelleyebilmiş değil. Magosa Limanı'ndan ve hava yolu ile ihracat devam ediyor. Ancak ihraç malları ambargo yüzünden Avrupa ülkelerinde gümrük vergisine tabi. Ulaşım kısıtlamaları hem dış ticareti ve hem de turizmi olumsuz etkiliyor. Kıbrıslı Türk işadamları bir çözüme varılabildiği takdirde turizm sektörünün kazanacağı ivme ile Kuzey'in ekonomisinin süratle büyüyeceği görüşündeler. Rumlar ise, halen Ada'nın güneyinde ekonomik daralma olduğundan, bir çözümün inşaat sektöründen başlayarak ekonomiyi canlandıracağını düşünüyorlar. KKTC özel sektör temsilcilerinin çözüm olduğu takdirde Rumlara işlerini kaptıracakları gibi bir korkuları hiç yok. Kendilerine çok güveniyorlar. Çözümü takiben Türk özel sektörünün Ada'ya önemli miktarda yatırım yapacağına da inanıyorlar.
* * *
Peki çözüm perspektifi nedir? Parlak olmaktan uzak. Papadopulos'un Annan planına itirazı var. Ancak Papadopulos 10 Mart'ta Lahey'de Cumhurbaşkanı Denktaş planda değişiklik istemezse kendisinin de aynı yaklaşım içinde olacağını vaat etmiş. BM ve AB bunu bir yükümlülük şeklinde algılıyor. KKTC'ye gelince, onun da tutumu çok açık değil. Denktaş,Annan planının masada olmadığını sürekli tekrarlarken danışmanları bazı değişiklikler üzerinde çalışıyorlar. AKP hükümeti başından beri çözüme taraftar, fakat çözümü gerçekleştirmek için şimdiye kadar kesin bir politik irade gösteremedi.
* * *
Asıl problem takvimde. Güney Kıbrıs Mayıs 2004'te tüm AB kurumlarında ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’ olarak yerini alacak. Çözümün o tarihten sonra imkánsız değilse bile çok zor olacağı yaygın bir kanaat. KKTC'nin kendi takvimi de sıkışık. Aralık ayında parlamento seçimleri yapılacak. Muhalefet kazanırsa Annan planı konusunda Cumhurbaşkanı ile ihtilafa düşecektir. Cumhurbaşkanı'na rağmen kendi müzakere pozisyonunda ne kadar ısrarlı davranabilir? Türkiye'nin tutumu ne olur? Çözüm konusunda Ankara ve Lefkoşa'nın Aralık'tan önce ortak bir karara varmalarında her bakımdan isabet vardır.
* * *
KKTC Hükümeti Kuzey Kıbrıs'ın ancak Türkiye ile beraber AB'ye girmesi üzerinde ısrarlı. Ne var ki, Kıbrıs sorunu çözülmeden bırakın AB üyeliğini, AB'nin Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlaması olasılığı bile çok zayıf. KKTC hükümeti bu açmazın nasıl aşılabileceğini pek izah edemiyor. Bir çözümün AB şemsiyesi altında olmasını bir artı olarak değil, fakat aksine büyük bir sakınca olarak görüyor. Adeta bir AB fobisi geliştirmiş. Türkiye'nin AB üyeliği davasını ise hiç ciddiye almıyor.