Kıbrıs hakkında bir rapor daha

KAPSADIĞI araştırma alanının genişliği, çalışmalarının kalitesi, yönetim ve müşavir kadrosunun yüksek düzeyi ile dünyadaki en saygın düşünce merkezleri arasında bulunan Uluslararası Kriz Grubu (ICG), Kıbrıs konusunda basınımıza çok olumlu yansıyan bir rapor hazırladı.

Rapor bugünkü açmazın bütün sorumluluğunu Güney Kıbrıs’a ve özellikle Papadopulos’a yüklüyor. Kıbrıs Rum lideri, uzlaşmaz tutumunda devam ettiği takdirde KKTC’nin fiilen de olsa tanınmasının kaçınılmaz olacağı uyarısını yapıyor.

Şimdiki aşamada çözümün mümkün gözükmediğini ve karşılıklı anlaşma yoluyla güven artırıcı önlemlere varılması imkánının da mevcut olmadığını vurguladıktan sonra, Yunanistan’ı, Kıbrıs Rumlarını, Kıbrıs Türklerini, Türkiye’yi ve AB dahil uluslararası kuruluşları tek taraflı adımlar atmaya çağırıyor.

Rapora göre bu adımların amacı bir yandan Kuzey Kıbrıs’ta çözüm lehindeki ivmeyi desteklemek, diğer yandan Güney’in politik tutumunu değiştirmeye çalışmaktır.

* * *

ICG’nin teşhisi kuşkusuz yerinde. Çözüm için koşullar elverişli olmaktan uzak. Paris’te 28 Şubat’ta BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile Papadopulos’un buluşmasından sonra yayımlanan bildiri, Annan’ın şu sırada bir inisiyatif almaya hazır olmadığını teyit ettiği gibi KKTC’yi ve Türkiye’yi rahatsız edecek nitelikte fikirler içermekteydi.

ICG’nin önerdiği tek taraflı adımlara gelince; bunlardan Kıbrıs Rumlarına, Yunanistan’a ve uluslararası kuruluşlara yöneltilenler geniş ölçüde Kıbrıs Türklerinin izolasyonunun kaldırılmasını ve KKTC’nin AB’ye entegrasyonunu hedefliyor. Ben daha çok Türkiye ve KKTC’den beklenen adımların belli başlılarına değinmek istiyorum.

ICG, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açılan davalarla Kıbrıs’taki mülkiyet sorununun bir politik anlaşma çerçevesinde değil, AİHM kararları ile çözümlenmesi yolunun açıldığını belirterek, KKTC’deki Tazmin Komisyonu’nun AİHM’nin kıstaslarına uygun olarak 22 Mart’a kadar yeniden düzenlenmesinin öncelik taşıdığının altını çiziyor.

Gerçekten de bu düzenlemenin yapılması, mülkiyet meselesinin hukuki ve siyasi denklemini Türk tarafının avantajına değiştirecektir. ICG yine aynı kapsamda Kıbrıslı Rumların mülkiyetinde bulunan arsalar üzerindeki inşaat faaliyetinin durdurulmasını istiyor.

ICG ayrıca Maraş’ın uluslararası finansmanla onarılarak buradaki gayrimenkullerin Rumlara iadesini; fakat bölgenin yönetiminin bir çözüme varılıncaya kadar Türk tarafında kalmasını öngörüyor. KKTC’ye önerilen bir başka adım, Kuzey’de bir nüfus sayımı yapılarak 1974’ten beri Türkiye’den gelmiş olanların sayısının saptanmasıdır.

* * *

Türkiye’ye gelince ona başlıca iki şey öneriliyor. Birincisi, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki kuvvetlerinin bir kısmını çekmesidir. Türkiye’nin coğrafi yakınlığı göz önünde tutulursa bu kısmi çekilmenin Kıbrıs Türklerinin güvenliği açısından kaygı verici olmayacağı ifade ediliyor.

Türkiye’den beklenen ikinci adım, Kuzey’de yapılacak nüfus sayımını takiben Türkiye’den giderek KKTC’ye yerleşenlerin bir kısmının Türkiye’ye dönmelerinin sağlanmasıdır.

Güney Kıbrıs’ın AB’ye tek başına girmesi, Kıbrıs denklemini aleyhimize değiştirdi. Fakat bir yandan 2004 referandumunda Kıbrıs Türklerinin olumlu oy vermeleri ve bugünkü KKTC hükümetinin Türkiye’nin desteğiyle bir uzlaşma ve açılım politikası sürdürmesi, diğer yandan Papadopulos’un uzlaşmazlığı bu denklemi kısmen lehimize çevirmemizi sağlıyor.

ICG raporunun Türkiye ve Kıbrıs Türklerine yönelik önerilerinin hepsini kabul etmemiz kuşkusuz mümkün değil; fakat genel yaklaşımını iyi değerlendirmeliyiz.
Yazarın Tüm Yazıları