Paylaş
25 Ocak tarihli yazımda Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı güttüğü politikanın Kıbrıs boyutunu ayrıca ele alacağımı belirtmiştim. Konuyu bugün irdelemeye çalışacağım.
***
10 Aralık 1999'da kabul edilen Helsinki AB Zirvesi Sonuç Belgesi'nin Kıbrıs'la ilgili paragrafını Türkiye ve Yunanistan birbirine zıt yönlerde yorumlamışlardı. Simitis bunu, Kıbrıs'ın üyeliğe kabulü için daha önce bir çözüme varılması koşulunun ortadan kalktığı şeklinde kendi kamuoyuna takdim etmiş ve popülaritesini artırmıştı. Türkiye ise, Kıbrıs'ın üyeliğinin otomatik hale gelmediğini, kararın AB Konseyi'nde yapılacak değerlendirme sonunda verileceğini savundu.
***
16 Ocak 1999'da bu köşede yazdığımı anımsatayım: ‘‘Demek oluyor ki Konsey ..... çözümsüzlüğün hangi nedenlerden kaynaklandığını saptamaya çalışacak. Türk tarafı açıkça sorumlu görülürse üyeliğin gecikmeden onaylanması eğilimi ağır basacak. Aksine Rum tarafının uzlaşmazlığı yüzünden çözüme ulaşılamadığı kanaatine varılırsa, üyelik geciktirilebilecek.’’
***
Galiba bu görüş gerçekçiydi. Nitekim kısa bir süre önce Atina'yı ziyaret eden Hollanda Başbakanı Kok, ‘‘Kıbrıs'ın üyeliği karar aşamasına gelince, bütün tarafların çözüm için harcadıkları çabaları değerlendirecek’’ şeklinde bir açıklamada bulundu.
***
Kok'un sözleri önemli, çünkü Hollanda sorun çözümlenmeden Kıbrıs'ın üye olamayacağını Ekim 1998'de bir muhtıra ile vurgulayan dört ülkeden biri. Fransa, Almanya ve İtalya tutumlarını esnekleştirdiler. Hollanda ise Helsinki zirvesinden sonra bile aynı pozisyonu muhafaza etti, fakat anlaşılan Atina'da yumuşadı.
***
Aslında, Yunanistan Ege'de olduğu gibi Kıbrıs'ta da Türkiye'yi köşeye sıkıştırdığı kanaatinde. Kaleyi içeriden fethedebileceğini düşünüyor ve bu amaçla Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında temasları teşvik ediyor, Türkler ve Yunanlılar birbirlerini kucaklarken Kıbrıs'ta ‘‘Berlin duvarı gibi bir engel’’ olamayacağını ileri sürüyor, uluslararası destek gören federasyon tezini benimsiyor. Çözüm olmazsa da Güney Kıbrıs'ın AB'ye üyeliğini sağlayacak çok etkin bir kozu elinde tuttuğuna inanıyor. Hesabı şöyle: Halen altı aday ülkeyle sürdürülen müzakerelerde AB kıstaslarına en fazla yaklaşan ülkeler Macaristan, Estonya, Polonya ve Güney Kıbrıs. Müzakereler sonuçlanınca, Kıbrıs bakımından bir zorluk çıkarsa, Yunanistan diğer üç ülkenin üyeliğine belki itiraz etmeyecek, fakat parlamentosunun onayını gerektiği kadar bekletecek.
***
Güney Kıbrıs bugünkü statüsüyle AB'ye girse bile Kıbrıs Türkleri'nin de AB'nin avantajlarından faydalanmasına hukuki engel kalmayacak. Yunanlılar herhalde Türklerin bu avantajların cazibesine kapılabileceğine de güveniyorlar.
***
Yunanistan'ın Kıbrıs stratejisi belli. Türkiye ve KKTC için aynı şeyi söylemek zor. Tezleri var da stratejileri yok. Oysa Cenevre'deki dolaylı görüşmelerde veya ondan hemen sonra bugünkü açmazdan kurtulmayı sağlayacak bazı çıkış yolları üzerinde durulamaz mı? Örneğin, Kıbrıs'ın müstakbel statüsünün genel hatları ve Kuzey ile Güney arasındaki sınır üzerinde anlaşmaya varılması karşılığında üyeliğin son aşamasına kadar KKTC'nin egemenliğinin tanınması, onun AB müzakerelerine eşit koşullarda katılması ve katılma öncesi yardımlardan yararlanması gibi. Üzerinde ciddi olarak durulursa, birçok yaratıcı alternatif fikir mutlaka üretilebilir.
***
Bir noktaya dikkat edilmelidir: Güçlükleri erteleme politikası her zaman geçerli değildir. AB süreci başladığına göre süreler belli, gündem belli, parametreler belli... Konunun etrafında dönmenin faydası yok.
Paylaş