Kıbrıs açısından AB sürecinin seyri

AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu Genel Müdürü Michael Leigh, 22 Mayıs’ta, TÜSİAD Dış Politika Forumu ve Boğaziçi Üniversitesi tarafından ortaklaşa düzenlenen bir toplantıda, genişlemeye, Türkiye’nin üyelik sürecine ve bu süreç ile Kıbrıs’taki gelişmeler arasındaki etkileşime Komisyonun yaklaşımını izah etti.

Kıbrıs konusunda, Leigh, 2004 yılında adanın iki tarafında yapılan referandumlardan sonra Komisyon’un AB Konseyi’ne üç tüzük önerdiğini hatırlattı. Konsey tarafından kabul edilen ve uygulamaya konan Yeşil Hat tüzüğü iki kesim arasındaki ticareti düzenliyor. İkinci tüzük Kuzey Kıbrıs’a yapılacak malİ yardıma ilişkin. Geçen yıl bu tüzük KKTC’nin çekinceleri yüzünden uygulanamadığından öngörülen 259 milyon Euro’luk yardımın bir kısmı yanmıştı. Şimdi bazı formüllerle yardım miktarının hemen tamamı yine kullanılabilecek. Yardımın kullanılmasında Güney Kıbrıs’ın ne derecede söz hakkı olacağı konusunda sorulan bir soruya cevaben Leigh, Güney Kıbrıs’ın Konsey üyesi olarak diğer üyeler gibi genel politika bağlamında söz hakkı bulunduğunu, fakat uygulamanın tamamen Komisyon’un yetkisinde kalacağını, Komisyon’un bu amaçla Kuzey Kıbrıs’ta bir büro açacağını vurguladı. Üçüncü tüzük ise Kuzey Kıbrıs ile AB arasında direkt ticareti düzenliyor. AB Konseyi’nin gündeminde kalmaya devam eden bu tüzük tasarısı Güney Kıbrıs’ın muhalefeti yüzünden onaylanamadı. Yine bir soru üzerine Leigh Kuzey Kıbrıs limanlarının uluslararası ticarete açılmasını öngören bu tüzüğün hava limanlarını kapsamadığı yanıtını verdi.

* * *

Mali yardım tüzüğü yardımın miktarı bakımından çok önemli sayılmayabilir. Fakat komisyon ile KKTC arasında yardımın uygulanması alanında sürekli ve özlü bir işbirliğinin değeri de küçümsenmemelidir. Kıbrıs meselesinde görünebilir bir istikbalde çözüm umudu bulunmadığına göre KKTC ekonomisinin bir an önce AB’ye entegre olabilecek bir yapıya kavuşturulmasında büyük yarar vardır. Rumların uyuşmazlığı yüzünden ileride iki ayrı devlet formülü üzerinde durulacaksa KKTC ancak bu sayede üyelik potansiyeline ulaşabilir. Bu potansiyele ulaşmayan bir KKTC ayrı devlet olarak tanınsa bile Güney karşısında hep dezavantajlı durumda kalacaktır.

* * *

Direkt ticaret tüzüğü kuşkusuz politik bakımdan önem taşır. Türkiye Kuzey Kıbrıs limanları üzerindeki kısıtlamalar kalkmadıkça Gümrük Birliği Ek Protokolü çerçevesinde limanlarını Kıbrıs Rum gemilerine açmayacağını tekrar tekrar ifade etmiştir. Bu çizgiden artık geri dönemez. Fakat, pratikte, hava limanları üzerindeki kısıtlamaların da kalkmasını öngörmeyen bir tüzüğün değeri o kadar fazla değildir. Çünkü KKTC’nin ihraç edebileceği çok fazla malı yoktur, buna karşılık büyük turizm potansiyeline sahiptir ve turizmin gelişmesi için uluslararası trafiğe açık bir havalimanına mutlaka ihtiyaç vardır.

Michael Leigh, konuşmasında, beklenebileceği gibi, Ek Protokol’ün TBMM’ce onaylanmasının ve Kıbrıs Rum gemilerine ve uçaklarına limanların açılmasının Türkiye’nin sarih bir yükümlülüğü olduğunu kaydetmekten de geri kalmadı. Türkiye’de bugünkü politik koşulların bu yükümlülüğü yerine getirmeye imkán vermediğini artık herkes biliyor. Bu yüzden Türkiye ile AB arasında bu yıl içinde bir kriz çıkıp çıkmayacağı konusunda bir tahmin yapmak çok zor. Fakat 2006 yılını atlatsak bile 2007’de sorun yine karşımıza çıkacaktır. AB perspektifini de göz önünde bulundurarak kısa ve uzun vadeli yeni bir Kıbrıs politikası geliştirip geliştirmeyeceğimizi gecikmeden derinlemesine araştırmak zamanı galiba gelmiştir.
Yazarın Tüm Yazıları