TÜRKİYE dış politika alanında devamlı surette en kritik maçlarda kendi kalesine gol atmakta maharet kazanan bir futbol takımı görüntüsünü yansıtıyor.
Irak konusunu ele alalım. İkinci tezkere sunulacak mı, sunulsa da geçecek mi, geçse dahi operasyon takvimi açısından geç kalınmış olacak mı, Fransa bile hava sahasını ABD uçaklarına açmışken biz kapalı mı tutacağız, bu aşamada bilmiyoruz. Fakat hangi olasılık gerçekleşirse gerçekleşsin, ABD ile ilişkilerimiz artık eskisi gibi olmayacak, karşılıklı güven ortamı değişik ölçülerde de olsa çarnaçar zedelenecektir. Stratejik ortaklığın anlamı ve değeri her iki ülkede de sorgulanacaktır. Kaldı ki, Kuzey Irak'taki gelişmelerin yeni bir gerginlik unsuru oluşturması ihtimali gittikçe kuvvetleniyor. Ayrıca Irak siyaseti iyi ayarlanmazsa hiç tazminat almadan kapsamlı ekonomik zararlara uğrayacağımız gibi, sınırlarımız içinde de güvenliği etkileyecek bazı yansımalarla karşılaşabileceğimiz gözden kaçmamalıdır.
* * *
10 Mart'ta Lahey'de Kıbrıs için BM Genel Sekreteri'nin sunduğu plan üzerindeki müzakerelerin tıkanması ise Kıbrıs Türklüğünün olduğu kadar Türkiye'nin istikbalini de derinden etkileyecektir. 1999 Helsinki AB Zirvesi'nden beri gerçekleri görmemekteki ısrarımızın bu sonuçta büyük payı vardır. Kıbrıs'ta çözümsüzlüğü, özellikle AB denklemi çerçevesinde, Türkiye AB üyesi olsun veya olmasın artık kaldıramayacağımızı bir türlü anlayamadık. Lahey'i takiben, AB Komisyonu'ndan gelen uyarılar ne kadar tepki uyandıracak nitelikte olurlarsa olsunlar, ciddiye alınmalıdır. Bir çözümsüzlük halinde Güney Kıbrıs'ın AB'ye üye olacağı Mayıs 2004'ten sonra, Türkiye'nin bir AB üyesinin toprağını işgal etmiş durumuna düşeceği görüşü küçümsenemez. Bu görüş ileride AB Konseyi tarafından da benimsenirse Türkiye hem politik ve hem de Doğu Akdeniz'deki askeri denge açısından sıkıntıya uğrar. AB, BM Güvenlik Konseyi'ni harekete geçirebilir. Türkiye Güney Kıbrıs'ı tanımadığı için AB ile 2004 sonunda başlaması beklenen üyelik müzakerelerinin tehlikeye düşeceği uyarısı da hafife alınmamalıdır. O tarihte Güney Kıbrıs'ın, Yunanistan'ın da desteği ile, bu müzakereleri bloke etmesi herhalde sürpriz teşkil etmeyecektir.
* * *
AB bu kadar önemli midir? Bu konu kuşkusuz Türkiye'de çok tartışmalı. Hele şimdi Irak krizi yüzünden, AB'nin nasıl olsa dağılacağını ileri süren falcılar bir hayli var. Oysa AB, ortak bir dış ve güvenlik politikası geliştiremese dahi, bir ekonomik entegrasyon ve hukuk birliği alanı halinde kalacaktır. Türkiye için önemli olan da esasen budur. Daha geçenlerde Kemal Derviş, bir televizyon programında AB üyeliğinin Türkiye için ABD ile stratejik ortaklıktan daha önemli olduğunu, AB perspektifi olmadan Türkiye'nin ekonomik istikrar ve büyüme sürecine giremeyeceğini bir kere daha vurguluyordu. Bunun da ötesinde, AB politik kültürüne uyum sağlamadan, sürdürülebilir bir siyasi istikrara ve globalleşmenin gerektirdiği etkin yönetişim düzeyine varmamız o kadar kolay olmayacaktır.
* * *
10 Mart'taki Lahey buluşmasından sonra Kıbrıs'ta çözüm yolu tamamen kapanmış mıdır? Belki bazı olanaklar hálá mevcut. 16 Nisan'dan önce referanduma artık vakit kalmadı, fakat Cumhurbaşkanı Denktaş ve Papadopulos anlaşırlarsa referandumsuz da Annan planına dayanan bir çözüme varılabilir. Bu olmazsa, 16 Nisan'da Güney Kıbrıs katılım anlaşmasını imzalarken bu anlaşmaya Annan planı bir protokolle eklenebilir ve Türk tarafı ileride kabul ettiği takdirde planda öngörülen AB müktesebatına derogasyonların geçerli olacağı hükme bağlanabilir. Bir başka çare olarak AB Konseyi aynı nitelikte bir karar alabilir. Mayıs 2004'ten sonra ise bütün bu olasılıklar tükenecektir. O tarihten sonra Kıbrıs'ta Güney'in koşulları altında Kuzey'in Güney'e katılmasından başka bir seçenek kalmayacaktır. Annan planını, işte o zaman mumla ararız. 1999'dan beri 2002 Aralık ayında neler olabileceğini görmek istemedik. Şimdi de 2004 yılı için kafamızı kuma gömmeyelim.
* * *
Gerçeklerle barışık olmayan iç ve dış güvenlik ekonomi ve dış politika arasındaki etkileşimi hesaba katmayan bir dış siyaset hiçbir zaman başarılı olamaz. Hayalci, inzivacı ve benmerkezci bir ruh haletine kendimizi kaptırmayalım. Zararın neresinden dönülse kárdır.