Kararı KKTC halkı versin

Şimdiye kadar yazdıklarımdan bazı sonuçlar çıkarmak imkánı vardır zannediyorum. Bunlardan bir tanesine zaten ilk makalemde değinmiştim.

Annan planı Türkiye ve KKTC açısından ideal sayılamaz. O da her çözüm önerisi gibi bir uzlaşma projesidir. Planı değerlendirirken iki tarafın çıkarları arasında makul bir denge kurulup kurulmadığına bakmak lazım. Çözüm ne getirir ne götürür, çözümsüzlük ne getirir ne götürür, bu da iyi tartılmalıdır.

BUNDAN önceki dört yazıda Annan planının en kritik ve en tartışmalı yönlerini irdelemeye gayret ettim. Kuşkusuz önemli noktaların hepsine değinemedim. Annan planı 192 sayfa tutuyor. Buna ‘‘Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’’ için hazırlanan 250 sayfalık kanun metinlerini ve Türk ve Rum temsilcilerden oluşan komisyonların incelemesine sunulan altı bin sayfalık kanun tasarılarını da eklemek gerekir. Plan BM'den ve birçok Batılı ülkeden uzmanların katılımı ile üç yıl süren yoğun bir çalışmanın ürünü. Özellikle karar mevkiinde bulunanların Annan'ın önerisini ve eklerini dikkatle incelemeleri yerinde olur.

TÜRKİYE'DEN BAKINCA

İlk önce Türkiye açısından bakalım. Güvenlik çıkarlarını korumak ve gerekirse Kıbrıs Türklerinin yardımına ahdi bir çerçeve içinde hemen koşabilmek Türkiye'nin başlıca ihtiyacıdır. Annan planı bu ihtiyacı Zürih ve Londra Antlaşmaları'ndan çok daha etkin bir şekilde karşılıyor. Türkiye için ikinci önemli nokta AB'ne üye olmak stratejisinde Kıbrıs sorununun bir engel teşkil etmemesidir. Bu konuda hemen şu söylemle karşılaşıyoruz: ‘‘AB için Kıbrıs'ı feda mı edeceğiz?’’

BEDELİ AĞIR OLUR

Çok çarpık bir görüş, çünkü AB üyeliğinden vazgeçsek bile Türkiye için Kıbrıs'ta bir çözümsüzlüğün bedeli çok ağır olacaktır. Bu nedenle makul bir çözümü AB takvimi ile uyumlu olarak kabul ederek AB üyeliğine kuvvetli bir ivme kazandırmanın yadırganacak ve milli gururu yaralayacak bir tarafı olamaz.

ÖNEMLİ OLAN KKTC HALKI

Kıbrıs üzerindeki tartışmalarda zaman zaman Kıbrıslı Türklerin görüş ve beklentilerinin ikinci plana itildiğini ve benmerkezci bir yaklaşımla soruna hep Türkiye açısından yaklaşıldığını görüyoruz. Unutmayalım, Kıbrıs'ta bir Türk mevcudiyeti olmasaydı Türkiye'nin 1960 Antlaşmaları'ndaki hakları elde etmesi mümkün olmazdı. ENOSİS yine şeklen önlenebilirdi, belki de Kıbrıs'ın demilitarize statüde olması sağlanırdı, fakat müdahale hakkı elde edilemezdi. Daha sonra Kıbrıs silahlansa bile bir şey yapılamazdı. Ege adalarına karşı ne yapabildik?

REFERANDUM YAPILABİLİR

Demek oluyor ki Kıbrıs'ta Türkiye'nin stratejik menfaatlerinin temel unsuru Kıbrıs Türk halkıdır. Annan planının Türkiye'nin güvenliğini ilgilendiren yönleri dışında plan hakkında karar vermek Kıbrıs Türk halkına düşer. Onun bir referandumda serbestçe iradesini ifade etmesini engellemek hiçbir surette tasvip edilemez.

HER İŞE KARIŞMAYALIM

Bir görüşe göre Türkiye AB üyesi olmadan bir çözümün tekemmül ettirilmesi Kıbrıs Türklerinin çıkarlarına uygun değildir, ekonomik bakımdan Rumların ağırlığı altında ezilirler. En iyisi Annan planını kabul etmek, fakat uygulanmasını Türkiye AB katılıncıya kadar ertelemektir. Bu sava cevap basittir: Bırakınız Kıbrıs Türkleri kendileri karar versinler. Büyümüş çocuklarının her işine karışan anne ve babalar gibi davranmayalım. Kaldı ki Annan planının uygulanmasını erteletmek pratikte imkansızdır: Gerçek ve hayali birbirine karıştırmayalım.

EN İYİ, İYİNİN DÜŞMANIDIR

Talleyrand'ın bir sözünü yine hatırlatmaktan kendimi alamayacağım: ‘‘En iyi, iyinin düşmanıdır.’’

Son zamanlarda en iyiyi ararken iyiden olmadık mı? Aynı hatayı yapmayalım.
Yazarın Tüm Yazıları