Paylaş
Öcalan'ın PKK'nın da üstlendiği terör eylemlerini durdurma ve arkasından koşullu silah bırakma çağrısı, terörle 15 yıllık mücadelenin çok ciddiye alınması gereken bir aşamasıdır. Kuşku, güvensizlik ve küçümseme eğilimlerine rağmen olayı akılcı ve soğukkanlı bir şekilde irdelemek doğru olur. Bunu soru-cevap şeklinde yapmayı deneyeceğim.
PKK sözünde durur mu? Bunu 1 Eylül'den sonra anlayacağız. Eylemcilerin Öcalan'ın çağrısına itaat ederek Türk topraklarını terk edip etmediklerini gözlemek de mümkün olacak.
Öcalan, terör operasyonlarını yürütenlerin hazırlanmakta olan pişmanlık yasasından yararlanmaları sonucunda örgütün çökeceği endişesine kapılmış olabilir mi? Evet, fakat böyle de olsa, psikolojik ortam ve Batı kapısının kapanması yüzünden, dağdakilerin bir kısmının, sınır ötesine gitmek yerine pişmanlık yasasından faydalanmayı yeğlemeleri beklenebilir. Yasayı çıkarmak her zamandan daha ivedi hale gelmiştir.
Öcalan, idamdan kurtulmak için mi bu yola girdi? Evet, fakat bizi niyeti değil, verdiği mesajın etkileri ilgilendirir.
İdam cezası Yargıtay tarafından kesinleştirilirse, TBMM infazı onamalı mıdır? Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi, bu karar Türkiye'nin karşılaştığı en hassas konulardan biridir. Öcalan çağrı yaptığı veya Batılılar istediği için değil, kutuplaşmaya son verilmesine ve toplumsal barış ve huzurun gerçekleşmesine katkıda bulunacağı için infazdan vazgeçmek doğru olur.
Terör dursa bile siyasallaşma sürecinin önüne geçilebilir mi? Zor, çünkü PKK'nın destekleyicileri Avrupa'nın hemen her ülkesinde çok iyi örgütlenmişlerdir. İsveç'te üç Kürt kökenli Parlamento'ya seçildiği için İsveç, Türkiye'nin AB üyeliğine neredeyse Yunanistan'dan daha fazla karşı çıkıyor. Diğer Avrupa Parlamentoları'nda aynı durumla karşılaşılabilir. Ancak Türkiye, alacağı önlemlerle bu süreci geniş ölçüde etkisiz hale getirebilir.
Ne gibi tedbirler alınabilir? Her şeyden önce süratle ekonomik ve sosyal alanda harekete geçilmelidir. İşi ve geliri olan bir kimse kolay kolay hayatını ve istikbalini tehlikeye atmaz ve kendini toplumdan dışlanmış hissetmez. Şimdiye kadar bölgenin gelişmesi için tutarlı bir politika üretilememiş, atılan adımlar ters sonuçlar doğurmuş ve özel sektör burada yatırım yapmaya pek yanaşmamıştır. Daha kararlı görünen bugünkü hükümetin iş bitirici bir icraata süratle yönelmesi gerekir.
Ekonomik ve sosyal tedbirler yeterli olur mu? Hayır demokratikleşme sürecinin önyargılardan etkilenmeden süratlendirilmesi ve kuvvetlendirilmesi şarttır. Vehimlerden artık kurtulmalıyız. ‘‘Türk milleti’’ kavram ve gerçeğine, onu oluşturan fertlerin etnik kökenleri veya dilleri zarar veremez. Dikkat edilecek nokta, verilecek hakların kolektif değil, bireysel nitelikte olmasıdır. Bugün Kürt kökenlilerin büyük bir kısmı Batı'da yaşadığına göre, atılacak adımlar coğrafyaya bağlanmamalıdır. Coğrafya kurumsallaşmış kolektif hakları daha çok çağrıştırır.
Diyalog mümkün müdür? Kesinlikle hayır. Devletin bu alanda geçerli hiçbir muhatabı yoktur. Fakat Devlet içinde bir danışma süreci niçin olmasın? Başbakan ve hükümetin önemli bir Kürt kökenli nüfusun yaşadığı illerin milletvekilleri ile bir danışma süreci başlatması her bakımdan yararlı olur.
20'nci asrın son ayları hemen her alanda Türkiye'nin 21'inci asırdaki mukadderatını doğrudan etkileyecek bir dizi kararın alınması ile geçecek. Belki hiçbir ülkede tarih bu kadar hızlı ve yoğun değil.
Paylaş